GÜNCEL etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
GÜNCEL etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6 Şubat 2014 Perşembe

14 Şubat Sevgililer Günü Neden Kutlanır

Bir sevgiliniz ya da bir eşiniz varsa dört gözle 14 Şubat Sevgililer Günü'nü bekliyor olabilirsiniz. 

Peki, 14 Şubat Sevgililer Günü neden kutlanıyor hiç  düşündünüz mü? İşte size bu sorunun cevabı:

14 Şubat Sevgililer Günü'nün tarihi çok eskiye dayanmaktadır. Eski Roma Katolik Klisesine kadar uzanan bir tarihe sahip olan bu  özel gün birçok ülkede kutlanmaktadır. 

İlk defa Eski Roma Katolik Klisesi döneminde Valentine isimli bir din adamı adına düzenlenen ve bir bayram günü olarak kutlanan 14 Şubat, 1847 yılından sonra her yıl kutlanmaya ve sevgililer günü olarak anılmaya başlanmıştır.

Bazı ülkelerde 14 Şubat sevgililer gününün "Aziz Valentine Günü" olarak kutlandığını biliyor muydunuz? Valentine ismi "sevgili" demekmiş. 

M.Ö. Roma'da 14 Şubat tarihinde Lupercus Şenliği düzenlenirmiş. Bu şenlikte genç kızlar ve genç erkekler evlenecekleri ve birlikte olacakları eşlerini seçelermiş. 

M.S. 270 yılına kadar devam eden bu gelenek o dönem savaşlarda başarısız sonuçlar alınması üzerine İmparator Cladius tarafından yasaklanmış. Evliliği yasaklayan imparator herkesin tepkisini çekmeye başlamış.

İşte bu dönemde Valentine isimli rahip ise evlenmek isteyen gençleri gizlice evlendirmeye başlamış. Bu durumdan haberdar olan İmparator Cladius, Valentine isimli rahibin zindana atılmasına ve idam edilmesine karar vermiş.

Zindanda yaşamaya mahkum olan ve idam gününü bekleyenValentine, kendisine yemek getiren, aynı zamanda gardiyanın kızı olan genç kıza aşık olmuş. Ancak kızın gözleri görmüyormuş. Valentine'in etkileyici sesi kızı çok etkilemiş. 

Valentine cezasının infaz edileceği zaman gardiyanın kızına bir not yazmış ve gardiyan aracılığı ile notu kıza göndermiş. Nota bakan kızın gözleri açılmış ama Valentine taşlanarak idam edilmiş. İşte 14 Şubat gününün hikayesi bu şekildedir. 

1847 yılında Esther Howlond ilk sevgililer günü kartını basarak bu tarihin tüm dünyada 14 Şubat sevgililer günü olarak kutlanmasına vesile olmuş. 

İlk kutlanmaya başlandığı yıllarda sevgililer arasında yaşanan aşkı anlatmaya yarayan ve çok özel duyguların paylaşıldığı kartların sevgiliye verilmesi olarak şekillenen kutlamalar, zaman içinde maddiyata dökülmüş ve  tüm güzel şeyler gibi içi boşaltılmıştır.

3 Şubat 2014 Pazartesi

Türkiye'nin Uyuşturucu Karnesi Kötü; Uyuşturucu Kullanımı Gittikçe Yaygınlaşıyor

Yapılan araştırmalar, Türkiye'de uyuşturucu kullanma yaşının gün geçtikçe düşmeye başladığını gösteriyor ne yazık ki.  Uyuşturucu ile ilgili yapılan resmi araştırmalar, Türkiye'de uyuşturucu kullanmanın hayli yaygın olduğunu ortaya çıkarmaktadır.

Türkiye'de yapılan araştırmalar ve uyuşturucu ile ilgili istatistikler hiç de iç açıcı değil ne yazık ki...

Uyuşturucu kullandığı için profesyonel yardım alanların arasında 12 yaşında çocukların dahi olması sorunun boyutunu göstermesi bakımıdan önemlidir. 

Evet, ne yazık ki Türkiye'de uyuşturucu kullanma yaşı 12'ye kadar düşmüş durumda...

Bağımlıların zengin aile çocukları olduğu kanısı da gerçeği gözden kaçırmamıza neden olan yanlış bir düşünce... Bağımlı olanların büyük bir kısmı gelir durumu çok da yüksek olmayan ailelerin çocukları.

Uyuşturucu bağımlılarının büyük bir kısmı ilkokul ve ortaokul mezunu kişiler. Yine bağımlı kişilerin % 89'u hayatını ailesiyle birlikte geçiriyor.

Bağımlı olanların % 58'i ise işsiz kişilerden oluşuyor.

Türkiye'de en fazla kullanılan uyuşturucuların başında esrar geliyor. Esrardan başka eroin, kokain, ecstasy, metamfetamin, afyon, captagon, khat ve bonzai de Türkiye'de giderek yaygınlaşan uyuşturucular arasında.

Yapılan araştırmalar gösteriyor ki, Türkiye'de son yıllarda bonzai isimli sentetik uyuşturucunun kullanımı oldukça yaygın bir hale gelmiş. 

Gençlerin çok kolay elde ettiği bu uyuşturucu, oldukça tehlikeli bir madde olan haşere ilacından oluşuyor. Tütüne karıştırılarak içilen bu uyuşturucu içen kişiye keyif değil acı veriyor.

Bonzai kullanan kişilerde ilk etapta şiddetli kalp çarpıntısı, sersemlik, mide bulantısı, konuşmada güçlük, halüsinasyon görmek, zaman kavramında bozulma gibi belirtiler ortaya çıkıyor. Devamlı kullanılması kalıcı deliliğe neden oluyor. 

Bonzai bağımlıları en çok gözlerinden anlaşılıyor. Bonzai kullanan kişilerin gözleri kırmızı bir hal alıyor. Çoğu bonzai bağımlısının göz damlası kullanmasının nedeni,  gözlerindeki sorunu kamufle etmek. 

Uzmanlar, anne-babaları çocukların gözlerini takip etme konusunda uyarıyorlar. Şayet, çocuğun gözleri kıpkırmızı ise ve devamlı göz damlası kullanıyorsa, vücudunda iyileşmeyen yaralar ortaya çıkıyorsa çocuğun bonzai bağımlısı olma ihtimali yüksektir. Çocuğunda bu tür belirtiler fark eden aileler, çocuklarını bu illetten kurtarmak için mücadele etmelidir. 

Bağımlılık oranı çok yüksek olan bonzai, diğer uyuşturuculara oranla çok daha zararlı bir uyuşturucu. Emniyet yetkilileri bonzai bulmanın  da diğer uyuşturuculardan daha kolay olduğunu belirtiyorlar. 

Bonzai ile ilgili ilginç bir bilgi de kokusuz olduğu için kolay kolay farkedilmediği bilgisi. O kadar ki sigara içen bir kişinin sigara mı yoksa bonzai mi içtiğini kimse anlayamıyor, polisler bile.... 

2 Şubat 2014 Pazar

14 Şubat Sevgililer Günü Yaklaşıyor; İlişkinizi Monotonluktan Kurtarmanıza Yardımcı Olacak Bazı İpuçları

14 Şubat Sevgililer Günü yaklaştı. Birbirine büyük bir aşk ve sevgiyle bağlı olan birçok çift, aşklarını tazelemek, aşklarını yeniden hissetmek ve biricik aşkına sevgisini göstermek için o günü bekliyor.

Yaklaşan sevgililer günü öncesi ilişkinizi gözden geçirmeniz, ilişkinizin eksik yönlerini tamamlamanız ve daha sağlam temellere oturtmaya çalışmanız doğru bir davranış olacaktır. 

İlişkinizin monotonlaştığını mı düşünüyorsunuz? İlişkinizi monotonluktan kurtarmak için ne yapmanız gerektiğini bilmiyor musunuz? 

İşte, ilişkinizi monotonluktan kurtanmanıza yardımcı olacak bazı ipuçları:


  • İlişkinizi rutin işleyişten kurtarmak için küçük de olsa hayatınızda değişiklikler yapmayı ihmal etmeyin. 
  • Bir çift olmanın yanında birey olduğunuzu unutmayın. Kendinize zaman ayırın, yeni arkadaşlar edinin, farklı sosyal çevrelere girin ve eşinizin farklı ortamlara girmesini destekleyin.
  • İkili ilişkilerde en fazla iletişimsizlik sorunu yaşanmaktadır. Birçok sevgili ya da evli çift, ilişkilerinde sorun olduğundan ve   konuşamamaktan yakınmaya başlarlar. Bu nedenle siz siz olun eşinizle iletişim kurmaya devam edin. Eşinizi dinlemeyi öğrenirseniz iletişim kurmakta zorlanmazsınız.
  • Teknolojik aletlerin yaygınlaşması eşler arasında yaşanan kopukluğu hızlandıran bir gelişme olarak dikkat çekiyor. Akıllı telefon, bilgisayar, tablet gibi aletlerin hayatınızı çalmasına ve ilişkinize yön vermesine izin vermeyin. 
  • Eşinize dokunmaktan çekinmeyin. Dokunmak sevginin en güzel göstergesidir. 
  • Eşinizi yermek yerine övmeyi tercih edin. Her zaman olumsuz anlamda eleştirmek eşinizi incitir. Onu övmeye başlarsanız karşılık olarak o da sizi takdir etmeye başlayacaktır. 
  • İlişkinizi canlı tutmak için cinsel yaşamınızı renklendirin. Yeniliklere açık olmanız ilişkinizi canlandıracaktır. 
  • Eve kapanmak ilişkiyi monotonluğa sürükleyen en önemli detaylardan birisidir. Bu nedenle eve kapanmak yerine sosyalleşin. Aile ziyaretleri yapın, sinemaya, konsere, tiyatroya gidin. Yakın arkadaşlarınızla görüşmeyi ihmal etmeyin.
  • Küçük hediyeler almak, küçük aşk notları yazmak ilişkinin heyecan kazanmasına ve keyifli bir hal almasına yardımcı olur. 
  • İster evli olun, ister sevgili her ilişkide zaman zaman bazı tatsızlıklar yaşanır. Tartışma yaşanmayan ilişki yoktur. Ancak, tartışmaları uzatmak ilişkiyi en fazla yıpratan sorunların başında gelir. Bu nedenle ikili ilişkilerde tartışmaları uzatmamak en doğrusudur.
  • Seni seviyorum demekten sakın korkmayın. İnanın aşkın en iyi anlatıldığı cümle "seni seviyorum" cümlesidir. Aşk hayatında bu cümle kadar etkili başka bir kelime yok...
  • Değer verdiğinizi ve önemsediğinizi sevgilinize hissettirin. Duygularınızı karşınızdaki kişiye geçirmeniz samimiyetinizle alakalıdır. İkili ilişkilerde, ne kadar samimi ve dürüst davranırsanız o derece inandırıcı olursunuz.

22 Ocak 2014 Çarşamba

Tehlike Çanları Çalıyor, Susuzluk ve Kuraklık Tehlikesi ile Karşı Karşıyayız

Ankara'da sabah saatlerinde hafif hafif yağan yağmuru görünce nihayet toprak ana su ile buluşacak, ekinler yeniden filizlenecek ve barajlar dolacak diye sevinecek oldum...

Heyhat! Boşuna bir sevinçmiş benimkisi... Yağmur şöyle bir kokusunu bıraktı ve toprak anayı öylece yüz üstü bırakıp çekip gitti...

Toprak ana, sevdiğinin ardından gözü yaşlı bakan sevgili gibi baka kaldı yağmurun arkasından...

Eyvah ki ne eyvah... Yağmur yağmıyor, kocaman bir kış mevsimi kar yağışı olmadan bitmek üzere... 

Neredeyse ocak ayı bitmek üzere ve hava bir tuhaf...

Dün Kızılay'a gitmem gerekti... Sanki bahar ayı... Bütün Ankara Kızılay'a akın etmiş... Kaldırımların üzerinde yürünmüyor neredeyse o kadar yani...

Ancak kış mevsiminin bu kadar kurak geçmesi kurak bir yaz mevsiminin yaklaştığını işaret ediyor olabilir. 

Kızılırmak'ın Sivas bölümünde önemli oranda kuruma söz konusu imiş. Akarsunun debisinde 7 kat düşüş yaşanıyormuş. Beklenen yağışlar gelmezse bu düşüş devam edebilirmiş. 

Van Gölü 'de kuruma tehlikesi ile karşı karşıya kalan kaynaklarımızdan birisi. Önlem alınmazsa Türkiye'de daha pek çok kullanılabilir su kaynağı yok olup gidecek. 

Bu kış Türkiye'nin tüm bölgelerinde beklenen yağış ne yazık ki gerçekleşmedi...

Birçok yerleşim bölgesinde çiftçiler yağmur ve kar duasına çıkıyor. Çiftçiler şimdiden zarar etmeye başladı. Buğday üreticisi bu mevsimde en az 5 santimetre olması gereken buğdayın ne yazık ki daha filizlenmediğini ve ekilen tohumun toprakta öldüğünü belirterek bu yıl üretimin düşük olacağının altını çiziyorlar. 

Yeterli yağış olmazsa barajların doluluk oranı da düşük kalacak. Yaz ayları ile birlikte buharlaşma nedeniyle su kaybı daha da artacak.  Barajlardaki su kaybını azaltmak için önlem alınması bir zorunluluktur. 

Susuzluk ve kuraklık tehlikesi yok şeklinde açıklama yapılması, bence  halkı aldatıcı bir yaklaşımdır. Kuraklıkla birlikte gelen tehlikenin boyutunu halka iyi anlatmak gerekmektedir. Yetkililer tarafından yapılan "susuzluk ve kuraklık sorunu yok" açıklaması halkın suyu gelişigüzel kullanmasına neden olmaktadır.

 Susuzluk ve kuraklık tehlikesiyle karşı karşıya kaldığımız şu günlerde sorun yokmuş gibi davranmak çok da mantıklı bir davranış değildir. Onun yerine bir an önce önlem almak, halkı, suyu gelişigüzel kullanma yerine kontrollü kullanma konusunda uyarmak daha mantıklı bir davranış olacaktır.


18 Ocak 2014 Cumartesi

Tecavüze Uğrayan ve Hamile Kalan Bir Kadın Bebeğini Doğurmalı mı

Ne dersiniz, sizce de tecavüze uğrayan ve hamile kalan bir kadın tecavüz bebeğini doğurmalı mı?

16 yaşında bir kız çocuğu düşünün. Bir gün tinerciler tarafından tecavüze uğruyor ve hamile kalıyor. 

16 yaşındaki bu genç kız olayı hem polisten hem de ailesinden saklıyor. 

Olaydan 4 ay sonra rahatsızlandığı için hastaneye kaldırılan genç kızın hamile olduğu anlaşılıyor. 

Bundan sonrası çok ilginç. Genç kız ailesi ile birlikte hastaneye başvuruyor ve kürtaj olmak istiyor. 

Hastanede yasal sürenin (on hafta) aşıldığı belirtilerek mahkeme kararı isteniyor ve kız mahkemeye kürtaj izni icin başvuruda bulunuyor. Tecavüz sonucu hamile kaldığı için bebeği istemiyor yani...

Mahkeme kararı ise kürtaj olmak isteyen genç kızı derinden sarsıyor. Çünkü, mahkeme  bebeğin doğmasına karar veriyor. "Ceninin yaşama hakkının annenin psikolojisinden önemli olduğunu" söyleyen mahkeme, kürtaja izin vermiyor.

Kadın dernekleri genç kızın hayatını karartacak bu kararın hukuka aykırı olduğunu belirtiyorlar. Yasalarda kürtaj sınırı bebek ve anne sağlığı tehlikede olduğunda 20 hafta olarak belirlenmiş. Yani bu genç kız aslında kürtaj olabilir. Yasal sınırı aşmamış. 

TCK'nun 99. maddesinin 6.fıkrasında "Kadın mağduru olduğu bir suç sonucunda hamile kalırsa 20 haftadan fazla olmamak kaydıyla ve kendi rızası olduğu müddetçe kürtaj olabilir." diyor. 

Kürtaj izni vermeyen hakim ne yazık ki, hukuki değil vicdani bir karar vermiş oluyor. 

16 yaşında bir genç kızın anne olmasına izin veren mahkeme, ceninin yaşam hakkını korumuş olacak ancak bu karar hiç şüphesiz genç kızın psikolojisini olumsuz etkileyerek hayatının kararmasına neden olacak. 

Burada çocuğu doğurmak istemeyen bir anne var ve mahkemeye başvuruyor. "Bana yasal izni verin, ben bu bebeği doğurmak istemiyorum" diyor. Ama, mahkeme genç kızın bu bebeği doğurmasına karar veriyor.

Yazık çok yazık... Türkiye günden güne hukuk devleti olmaktan çıkıyor. Anayasada belirtilen ve TCK ile koruma altına alınan hak ve hürriyetlerinizi kullanamamanız ve mahkemece verilen keyfi kararların hayatınızın karartması ne kadar acı...

16 Ocak 2014 Perşembe

Evde Çalışarak Para Kazanmak İsteyen Arkadaşlar Makale Yazarlığı Yapabilirsiniz

Merhaba arkadaşlar;

Uzun zamandır bu konuyla ilgili yazmak istiyordum kısmet bugüneymiş. 

Evde çalışarak para kazanmak isteyen ev hanımları, öğrenciler, gelirini ek bir gelir elde ederek artırmak isteyen herkes, makale yazarlığı yapmak istediğini belirtiyor. 

Ek gelir elde etmek isteyen arkadaşlar sizlere sesleniyorum.

Makale yazarak para kazanabilirsiniz. Nasıl mı?

Makale yazmak için öncelikle Türkçe'yi iyi kullanıyor olmanız ve özgün içerik üretebiliyor olmanız gerekiyor.


Makale yazarlığına başlamadan önce, imla kurallarına uygun makale yazabiliyor musunuz bunu sorgulamanız gerekir. Zira, makale yazmak öyle sanıldığı kadar kolay değildir.

Araştırmacı bir yapınız olması gerekiyor. Makale yazarlığında ilk kural araştırma yaptıktan sonra özgün içerik oluşturabilmektir. 

Kopyala yapıştır tekniği ile bir yere gelemezsiniz. Şayet ordan burdan toparlar yazarım diyorsanız bu işi yapamazsınız. 

Makale yazarlığı aynı zamanda sizin için de bir eğitim ve profesyonelleşme sürecidir. Bu süreci en iyi şekilde değerlendirmeniz, zaman geçtikçe sizi aranan bir makale yazarı haline dönüştürecektir. 

Makale yazmak özen ve özdisiplin ister. Sizden beklenen makaleyi zamanında teslim edebilmeniz için çok sevdiğiniz bazı şeylerden fedekarlık yapmanız gerekebilir.

Peki, makale yazmak için nereye başvurmak gerekir diye sorduğunuzu duyar gibiyim.

 Arkadaşlar,şöyle bir araştırma yaptım yeni başlayacak olan arkadaşlar yaziyazparakazan.com, yazankazanır.com gibi sitelere başvuruda bulunabilirler. 


Yazı yazmanıza olanak sağlayacak diğer siteleri bulmak için  internette iyi bir araştırma yapmanız gerekiyor. Yaptığınız araştırma makale yazdıran siteler ve çevreler hakkında bilgi sahibi olmanızı sağlayacaktır. 

Forum sitelerine üye olmanız ve makale yazmak istediğinizi belirten mesajlar yayınlamanız makale yazdırmak isteyen kişilerin size ulaşmasını hızlandıracaktır. 

Webmaster, R10, forumnet gibi forum sitelerinde makale yazdırmak isteyenlerin ilanlarına ulaşabilir aynı zamanda  başvuruda bulunabilirsiniz.  

Çevrenizde makale yazarlığı yapan editör arkadaşlarınız varsa onlardan yardım alabilirsiniz.

Evde makale yazarak para kazanmak isteyen arkadaşlar şunu hiçbir zaman unutmamalıdır; her işte olduğu gibi makale yazarlığı işinde de  emek vermediğiniz zaman başarılı olamazsınız.  Emek vererek, özgün ve kaliteli içerik üretiyor, okunabilir makale yazıyorsanız hemen olmasa bile  bir süre sonra karşılığını almaya başlarsınız.




15 Ocak 2014 Çarşamba

Türkiye'nin Kanayan Yarası; Çocuk Gelinler

 Ne yazık ki, küçük bir kız çocuğu daha ne olduğunu anlamadan bu hayattan göçüp gitti...  Birçoğunuz duymuştur O'nun adını... Adı Kader'di...

Kader, hem küçük bir kız çocuğu hem bir eş hem de anneydi...

Daha 11 yaşındayken evlendirilen, 12 yaşındayken anne olan ve 14 yaşındayken ölen Kader, Türkiye'nin kanayan yarası çocuk gelinler sorununu yeniden gündeme taşımayı başardı...

Günlerdir yolsuzluk ve rüşvet operasyonları yüzünden hükümet, muhalefet, savcılar, hakimler, gazeteciler ve daha ne kadar büyük devlet adamı ve akil insan varsa herkes şöyle olmalı, böyle olmalı diye ahkam kesip bildiriler dağıtırken,  Kader hakkında kimse birşey söylemiyor ne acı...

Bir ülkede çocuk gelinler varsa ve bu çocuk gelinler daha oyun oynaması gereken bir yaşta anne olup ikinci doğumundan sonra ölüyorsa ülkeyi yönetenler ve yasa koyucular oturup biraz düşünmelidir...

Düpedüz çocuk istismarı olan bu duruma karşı neden caydırıcı önlem alınmıyor, yasa düzenlenmiyor ve neden bu suçu işleyenler hapis cezasına çarptırılmıyor diye merak ediyorum günlerdir...

Kader öldükten sonra sorumluluğunun farkına varan ve Kader'in ölümünü araştırmaya karar veren devlet, ne yazık ki Kaderi korumaktan acizdir.

Zira, bu çocuklarla evlenenler bana göre pedofili suçu işliyorlar ve bu suçtan cezalandırılmalıdırlar. Çocuk gelin lafını da çok sevmiyorum, yapılan düpedüz çocuk istismarıdır. Bu olay gelenek diyerek açıklanmamalı, saçma sapan bir mecraya çekilmemeli, en kısa sürede çözümlenmelidir.

Küçücük çocuklarla evlenmek ve bu çocukların küçük yaşta anne olmalarına neden olmak bana göre pedofiliden başka birşey değildir. Bu çocuklarla evlenmek başka türlü nasıl açıklanabilir ki?

Kader'in ölümünden sonra devreye giren ve soruşturma açan devlet keşke daha önce kendini gösterebilseydi... Hem böylece küçük yaşta yok olup giden çocuk gelinler de olmazdı... Küçük çocuklarla evlenenlere ve bu çocukları küçük yaşta evlenmek zorunda bırakan ailelere karşı önlem alınmazsa, bu suçu işleyenlere caydırıcı cezalar verilmezse ne yazık ki bu tür olaylar yaşanmaya devam edecek...

Ah, Kader! Ne acı bir kayıp oldun sen... Ülkem adına utanıyorum ve özür diliyorum senden... 

Ah, Kader! Seni düşününce içim acıyor, daralıyorum, inan çok üzülüyorum... Daha küçük bir çocukken evlenen ve anne olan, aile fertlerinin söylediğine göre ikinci çocuğunu kaybettiği için intihar eden ancak ölümü şüpheli bulunduğu için incelemeye alınan kadersiz Kader... 

Mekanın cennet olsun küçük anne... Geride bıraktığın 1,5 yaşındaki evladın seni çok özleyecek... Ve biz, önlem alınmadığı takdirde belki de çok yakın bir zamanda yeni bir çocuk gelin ya da kadın cinayeti haberi ile karşı karşıya kalacağız. Ne yazık...




13 Ocak 2014 Pazartesi

Genç Kızları Bekleyen Büyük Tehlike; Tecavüz Hapları

Merhaba arkadaşlar;

Bugün, genç kızları bekleyen büyük tehlike olarak adlandırılan tecavüz haplarından bahsedeceğim. 

Ne alaka şimdi demeyin. Tecavüz hapı kullanımı çok yaygınlaşmış. Belki de çoğu genç kızımız bu ilaçları tanımadıkları için  istismara uğruyorlar. 

Dün Hürriyet Pazar ekini okurken bu konuyla ilgili yazılmış bir yazı dikkatimi çekti. Yazıyı bir solukta okudum ve bu konuya ben de blog sayfamda yer vermeliyim diye düşündüm.

Olayın boyutu tüyler ürpertici olduğu için kendimi genç kızları uyarma ve bilinçlendirme noktasında sorumlu hissettim ve bu yazıyı kaleme almaya karar verdim.

Arkadaşlar, dün okuduğum yazı üzerine küçük bir araştırma yaptım ve bu haplar hakkında ilginç bilgiler elde ettim.

 Herşeyden önce tevavüz hapları, renksiz, kokusuz ve tatsız ilaçlarmış. 

Çoğunlukla genç kızları hedef alan bu haplar tecavüz amaçlı kullanılıyor. 

Hapı çoğu zaman farkına varmadan içmek zorunda kalan genç kız kısa bir süre içinde kendinden geçiyor.

Bu ilaçlar merkezi sinir sistemini etkisi altına alıyor ve etkisi 6 saat kadar sürüyor. İlacın vücutta yarattığı uyuşukluk etkisi tam olarak 12 saat içinde sona eriyor.

Güçlü bir uyuşturucu olan tecavüz hapları içildikten sonra uyuşukluk, baş dönmesi, sersemlik, hareketlerde kontrolsüzlük, konuşamama, koordinasyon kaybı gibi belirtiler gösteriyor. 

İlacın etkisini göstermesinden sonra mağdur kişi ne yazık ki tecavüzü, tecavüzün gerçekleştiği mekanı ve tecavüz yapan kişiyi hatırlayamıyor.

Bu tür ilaçlar sıvı içinde çözümlenebildiği için genellikle içeceklerin içinde ikram ediliyor. Burası en can alıcı nokta ne yazık ki... Meyve suyu ya da bira içtiğini sanan genç kız tüketmiş olduğu içecekle birlikte tecavüz hapını da içmiş oluyor.

Özellikle alkol ile alındığında daha tehlikeli olan bu ilaçlar içen kişide ileri derecede bilinç kaybına neden oluyor. 

Tecavüz ilaçları dışında bir başka tehdit de erotik web sitelerinde satılmakta olan azdırıcı damla adlı ürünler. Bu damlalar da ne yazık ki içeceğe karıştırılarak kullanılıyor. Kendisinden habersiz  içeceğine ilaç katılan kişi tecavüz haplarında olduğu gibi kısa bir süre içinde kendinden geçiyor ve bilinç kaybı yaşıyor. 

Bir başka tehlike ise bayıltıcı spreyler. Bayıltıcı spreyler de kötü niyetli kişilerin kullanmaktan hiç çekinmedikleri bir ürün. 

Genç kızlarımızı bilinçlendirme adına ele almış olduğum bu yazı inşallah genç kızlarımız tarafından okunur. Bu yazıyı yazmasam asla rahat edemezdim. Allah, genç kızlarımızı ve çocuklarımızı kötü niyetli insanlardan korusun...













10 Ocak 2014 Cuma

Yağışsız Geçen Kış Ayları Kurak Bir Yazın Habercisi Olabilir mi

Farkında mısınız?  Bu kış oldukça kurak geçiyor.

Türkiye'nin birçok bölgesinde bu kış maalesef beklenen kar ve yağmur yağışı gerçekleşmedi. 

Çiftçiler, tarladaki ekinin kuraklık nedeniyle çimlenip boy atmadığından şikayetçi.

Türkiye'nin birçok bölgesinde baraj gölleri sinyal vermeye başladı. Birçok barajda doluluk oranı ciddi derecede düşmüş durumda.

İstanbul'da belirli aralıklarla yaşanan kuraklık bu yıl da kendini gösterdi. İstanbul'un yanı sıra başkent Ankara, Konya, Tunceli, Sivas, Çorum, Nevşehir illeri de bu kışı kurak geçiren ve kuraklıkla mücadele edecek illerimiz arasında yer alacak gibi görünüyor. 

Görünen o ki, ocak ayı da kurak geçiyor. Tarlasındaki ürünün büyüyebilmesi için çiftçi gözünü şubat ve ilkbahar aylarında yağacak yağmura dikti. Yağmur yağmaz da ilkbahar ayları da kurak geçerse vay halimize diyorum.

Orta Anadolu Bölgemiz Türkiye'de tarımın kalbidir. İç Anadolu Bölgesi'nde yer alan başta Ankara, Konya, Nevşehir, Sivas, Çorum, Yozgat gibi tahıl üretiminde önemli şehirlerimiz yağış olmazsa kuraklık ile karşı karşıya kalabilir. Buğday, arpa, mercimek, nohut, fasulye gib tahıl ürünlerinin yoğun olarak  üretildiği bu topraklarda yaşanması olası bir kuraklığın hem üreticiyi hem de tüketiciyi birçok yönden olumsuz etkileyeceğini söyleyebiliriz.  

Birçok ilimizde bulunan barajların sinyal vermeye başlaması ve toprağın kuraklık belirtileri göstermeye başlaması üzerine suyu nasıl daha verimli kullanabiliriz konusu yeniden gündeme geldi. 

Türkiye, su kaynaklarını korumakta çok fazla başarılı olamayan bir ülke ne yazık ki.  Türkiye'de kuraklık nedeniyle birçok gölün kuruma tehlikesi ile karşı karşıya bulunduğu biliniyor. Kurumaya başlayan bu göllere kuruduğu için artık kullanılmayan gölleri de eklediğimizde tehlikenin boyutu çok daha iyi anlaşılacaktır. 

Dünyada hızla çölleşen ülkelerden birisi de maalesef Türkiye.  Ülkenin son 60 yıl içinde 2 milyon hektarlık sulak ve bereketli tarım arazisinin kuruduğunu ve bereketsiz topraklara dönüştüğünü ve birçok gölün de kuruyarak kullanılamaz hale geldiğini biliyor muydunuz?

Bütün bunlar yaşanırken ne vatandaş olarak biz ne de devlet olarak yöneticiler kuraklıkla yeteri kadar mücadele ediyoruz.  Suyla ilgili hiç sorunumuz yokmuş gibi davranmak kendimize ve gelecek nesillere yapabileceğimiz en büyük kötülüktür. Su kaynaklarımızı teker teker kaybetmeye başlamışken geç kalmadan bir an önce önlem almalı, susuzluk ve kuraklığa karşı etkin mücadele yöntemleri  ve çözüm yolları üretmeliyiz. 

Küresel ısınma ile birlikte gündeme gelen su sorunu ve kuraklık kendini bu kış biraz daha fazla hissettirdi. Önümüzdeki yaz aylarının diğer yıllara oranla daha  kurak geçme olasılığı ne yazık ki çok yüksek.  Kuraklık nedeniyle yağış almayan tarım arazilerinde arpa, buğday, mısır, fasulye, nohut, meyve ve sebze yetişmesi gittikçe zorlaşacak, tarladaki ürünün verimi düşecek. 

Önlem alınmadığı takdirde bugün bir nebze de olsa atlatabildiğimiz kuraklık sorunu zaman içinde daha da derinleşecek ve atlatmakta zorlanacağımız bir boyuta ulaşacak. 

Ülkesini ve dünyayı seven bir vatandaş olarak geleçek nesillere güzel bir dünya bırakmak istiyorsanız ve kuraklıkla mücadelede üzerinize düşen sorumluluğu yerine getirmeye kararlıysanız başlangıç olarak şunları yapabilirsiniz: 

Suyu ne kadar harcadığınızı hesaplayın. Ne kadar su harcadığınızı bilmeniz tasarruf yaparken harcamanızı azaltmanıza yardımcı olacaktır. 

 Çamaşır ve bulaşık makinelerinizi dolu çalıştırmaya özen gösterin. 

Temiz ancak kullanmadığınız suları biriktirerek balkonunuzu yıkayın ya da çiçeklerinizi sulayın. 

Musluklarınızı su tasarruf özelliği olan musluklarla değiştirin. 

Bulaşıklarınızı bulaşık makinasında yıkayın. Böylece daha az su harcarsınız.

Özellikle kış aylarında duş için sıcak su beklerken akan soğuk suyu kovaya doldurup temizlikte kullanın. 

Dişlerinizi fırçalarken musluğu kapatmayı sakın unutmayın. 

Su faturalarınızı takip edin. Fatura takibi, almış olduğunuz tasarruf önlemlerinin işe yarayıp yaramadığınızı görmenizi sağlar. 

Kızartma yağlarını kasinlikle lavabolara dökmeyin. 1 litre atık yağın 1 milyon litre içme suyunu kirlettiğini unutmayın.

Pilleri çevreye atmayın. Pillerin içinde bulunan ağır metallerin temiz su kaynaklarını kirlettiğini unutmayın. 

Ormanları koruyun. Ağaçları keserek ormanları yok etmeyin. Ormanların bu dünyanın akciğerleri olduğunu ve önemli bir yağmur kaynağı olduğunu asla unutmayın. 

Arabanızı kovayla temizleyin. Hortum kullanarak gereğinden fazla su harcamayın. 

Yağmur suyunu sulama suyu olarak kullanmanızı sağlayacak depolama sistemine bir an  önce sahip olun. Böylece bahçenizi depoda biriktirmiş olduğunuz yağmur suyu ile sulayabilirsiniz. 





12 Aralık 2013 Perşembe

En Güzel Yılbaşı Hediyeleri

Yeni bir yıla girmemize şunun şurasında ne kaldı. Hepimizi tatlı bir heyecan sarmaya başladı. Birçoğumuz şimdiden yılbaşı akşamı sevdiklerimize nasıl bir hediye vermek istediğimizi düşünmeye başladık bile öyle değil mi? Ne güzel ve ne sevimli bir telaştır sevdiğimiz insanlar için yılbaşı hediyesi seçmek öyle değil mi? Yeni yıl coşkusunu onlarla paylaşmak ve onların sevinci ile mutlu olabilmek...

Birçoğumuz kendi vermiş olduğumuz hediyenin en güzel yılbaşı hediyesi olmasını arzularız. Sevdiğiniz insanlara hediye alırken zorlanıyorsanız ve ne alsam diye düşünüyorsanız işte benim size önerebileceğim bazı hediyeler. Seçim size kalmış...
Sevimli bir hediye; yılbaşı mumları...






Sevgilinize ya da eşinize verebileceğiniz anlamlı bir hediye; pırlanta...



Parfüm her zaman cazip bir yılbaşı hediyesidir...




Eşiniz için en ideal yılbaşı hediyeleri...






Kız çocukları için uygun yılbaşı hediyeleri...





 Erkek çocukları bu hediyelere bayılacak...









Bu hediyeler eşinizi çok mutlu edecek...

MUTLU YILLAR...

10 Aralık 2013 Salı

DOWN SENDROMLU ÇOCUK YALAN SÖYLEYEBİLİR Mİ

Gazetede haberi okuyunca iliklerime kadar ürperdiğimi hissettim. Haber, Down Sendromlu bir çocuğun, ilkokulun zihinsel engelliler bölümünde, kendisini eğitmekle sorumlu olan ve bunun eğitimini almış öğretmeni tarafından, cinsel istismara uğradığını anlatıyordu. 

Cinsel istismar suçuyla yargılanan öğretmen kendini savunurken, "çocuğun saldırgan davrandığını, aslında yalan söylediğini" söylemiş. Öyle bir çocuk neden yalan söyler ya da yalan söylemeyi nereden bilebilir. Onun hayatı zaten yeterince zor. O yalan söyleyip söylediği yalanı hatırlamayı bilmez, yalan söyleyerek ve yalanı hayatına dahil ederek hayatını daha da zorlaştırmak istemez ki... Ey kendini öğretmen sanan kişi, onun beyni sağlıklı insanlar gibi ikiyüzlülüğe, yalan ve iğrençliklere çalışır mı sanıyorsun? 

Haberin devamında, çocuğun uzman psikolog eşliğinde ifadesinin alındığı belirtiliyor. Psikoloğun " Down Sendromlu çocuklar yalan söylemeyi bilmezler, hayal güçleri o kadar gelişmemiştir" açıklaması üzerine mahkeme öğretmenle ilgili hapis cezası kararı vermiş.

Peki, toplum içinde yaşayan ve çocuklarımız için tehlike arz eden bu insanlarla nasıl mücadele edebiliriz. Kendini ifade edemeyen bir çocuğa bunu yapan bir birey nasıl eğitilebilir, böyle bir şeyi yeniden yapmayacağını kim garanti edebilir. Artık bu sorundan "eğitim" deyip kurtulmak mümkün olmuyor. Çocuklarımızı eğitmek üzere bu işin eğitimini almış öğretmenler dahi cinsel istismarda bulunabiliyorlarsa, sorunu daha derinlerde aramamız ve kaynağına inmemiz gerekiyor. Toplum olarak neden bu kadar kirlenmeye başladığımızı düşünmemiz ve önlem almamız gerekiyor. Daha önce çocuklarımızı hiç düşünmeden okula gönderirken artık korku ve endişe içinde göndermeye başladıysak toplum olarak kendimizi yeniden gözden geçirmemizin zamanı gelmiş demektir. 

3 Aralık 2013 Salı

Bugün 3 Aralık Dünya Engelliler Günü

Engelliler Günü engelleri ortadan kaldırmak için bir fırsat olsun. Bugün, 3 Aralık Engelliler Günü. Bugün, engelli insanların sorunlarının konuşulduğu ve çözüm arandığı bir gün. Bugün, hiç olmadığı kadar çok insan, engellilerin sorunları hakkında konuşacak ve birçok insan bu konuda ahkam kesecek. Hayatında bir kez olsun engellilerin halini anlamaya çalışmayan, onların toplum içinde engelsizler gibi yaşaması için gerekli çalışmaları yapmayan ve engelli insanların engelsiz gibi hissetmesini sağlayacak düzenlemeleri yapmayan birçok merci dün olduğu gibi bugün de susmalı. Bence bugün, yalnızca engelliler konuşmalı, bizler de engelli kişilerin yaşamış olduğu sorunları sadece onlardan dinlemeliyiz.


Engelli olduğu için eve kapatılan, toplumsal yaşamdan soyutlanan ve kendi kendine yaşamak zorunda bırakılan engelliler için bugün ne derece önemlidir kimse tahmin edemez. Engelli yaşama dair sorunlar çözüme ulaştırılmadığı  müddetçe, engelli vatandaşlarımızın sorunları hakkında yılın bir günü konuşmamızın onlara hiçbir yararı olmayacaktır. Çünkü engelli vatandaşlarımız, zaten zor olan hayatlarını daha da zorlaştıran sorunlardan bir an önce kurtulmak istiyorlar.


Bugün, engelli vatandaşlarımız, kendi hayatlarına dair herşeyi anlatabilmek için hiç olmadığı kadar yüksek sesle konuşacaklar. Peki, engelli vatandaşlarımız bizden ne istiyorlar, hiç düşündünüz mü?


Engelli birey, engelsiz yaşam ister. O da sokakta gezmek, dolaşmak ister.

Engelli, bir iş ister. Kendi kendine yetebilmek ister. Engelli birey, kendisi hakkında yapılan "engelli  şu mesleği seçebilir mi, bu mesleği yapabilir mi" tartışmalarında taraf olmak istemez. Engelli çalışmak ister.

Engelli birey, üniversitede kendi istediği bölümü okumak ve meslek sahibi olmak ister. Eğitim hayatına devam edebilmesi için gerekli şartların sağlanmasını bekler.

Engelli birey, sosyal yaşamda aktif şekilde yer almak ister. O da sinemaya, tiyatroya, tatile, konsere gitmek, gezmek, dolaşmak ister.

Eğer, engelliler için birşey yapmak istiyorsak, onların bu taleplerini yerine getirmeli, sosyalleşmelerinin önündeki engelleri kaldırmalı, hayatlarına daha aktif devam etmeleri için gerekli olan düzenlemeleri yapmalıyız. Onlar, bizden, acıma ya da hor görme değil, sevgi, saygı ve engelsiz bir yaşam istiyorlar...