6 Şubat 2014 Perşembe

14 Şubat Sevgililer Günü Neden Kutlanır

Bir sevgiliniz ya da bir eşiniz varsa dört gözle 14 Şubat Sevgililer Günü'nü bekliyor olabilirsiniz. 

Peki, 14 Şubat Sevgililer Günü neden kutlanıyor hiç  düşündünüz mü? İşte size bu sorunun cevabı:

14 Şubat Sevgililer Günü'nün tarihi çok eskiye dayanmaktadır. Eski Roma Katolik Klisesine kadar uzanan bir tarihe sahip olan bu  özel gün birçok ülkede kutlanmaktadır. 

İlk defa Eski Roma Katolik Klisesi döneminde Valentine isimli bir din adamı adına düzenlenen ve bir bayram günü olarak kutlanan 14 Şubat, 1847 yılından sonra her yıl kutlanmaya ve sevgililer günü olarak anılmaya başlanmıştır.

Bazı ülkelerde 14 Şubat sevgililer gününün "Aziz Valentine Günü" olarak kutlandığını biliyor muydunuz? Valentine ismi "sevgili" demekmiş. 

M.Ö. Roma'da 14 Şubat tarihinde Lupercus Şenliği düzenlenirmiş. Bu şenlikte genç kızlar ve genç erkekler evlenecekleri ve birlikte olacakları eşlerini seçelermiş. 

M.S. 270 yılına kadar devam eden bu gelenek o dönem savaşlarda başarısız sonuçlar alınması üzerine İmparator Cladius tarafından yasaklanmış. Evliliği yasaklayan imparator herkesin tepkisini çekmeye başlamış.

İşte bu dönemde Valentine isimli rahip ise evlenmek isteyen gençleri gizlice evlendirmeye başlamış. Bu durumdan haberdar olan İmparator Cladius, Valentine isimli rahibin zindana atılmasına ve idam edilmesine karar vermiş.

Zindanda yaşamaya mahkum olan ve idam gününü bekleyenValentine, kendisine yemek getiren, aynı zamanda gardiyanın kızı olan genç kıza aşık olmuş. Ancak kızın gözleri görmüyormuş. Valentine'in etkileyici sesi kızı çok etkilemiş. 

Valentine cezasının infaz edileceği zaman gardiyanın kızına bir not yazmış ve gardiyan aracılığı ile notu kıza göndermiş. Nota bakan kızın gözleri açılmış ama Valentine taşlanarak idam edilmiş. İşte 14 Şubat gününün hikayesi bu şekildedir. 

1847 yılında Esther Howlond ilk sevgililer günü kartını basarak bu tarihin tüm dünyada 14 Şubat sevgililer günü olarak kutlanmasına vesile olmuş. 

İlk kutlanmaya başlandığı yıllarda sevgililer arasında yaşanan aşkı anlatmaya yarayan ve çok özel duyguların paylaşıldığı kartların sevgiliye verilmesi olarak şekillenen kutlamalar, zaman içinde maddiyata dökülmüş ve  tüm güzel şeyler gibi içi boşaltılmıştır.

4 Şubat 2014 Salı

Kıskançlık Nedir? Kardeş Kısançlığı Önlenebilir mi

Kıskançlık gayet insani bir duygudur. İnsanın olduğu her yerde kıskançlık duygusunun var olması kadar doğal bir şey yoktur. Hepimiz zaman zaman kıskançlık duygusunu yaşamışızdır. 

Peki, kıskançlık nedir? Bu sorunun cevabı çok basittir. Bir şeyin, bir kimsenin kaybedilmesinden korkulduğu için gelişen olumsuz davranışlar kıskançlık olarak tanımlanır. Sevgili, arkadaş, öğretmen, anne ve babayı kıskanmak en bilindik kıskançlık türleridir. 
Özellikle kardeşler arasında yaşanan kardeş kıskançlığı ebeveynlere hayatı dar eden kıskançlık türüdür.

Kardeş kıskançlığı çoğu zaman kardeşin dünyaya geldiği andan itibaren başlarken bazen ilerleyen yıllarda da ortaya çıkabilmektedir. 

Kardeş kıskançlığı önlenebilir mi?
Pedagoglar, kardeş kıskançlığının maalesef önlenemediğini belirtiyorlar. Ancak bu olumsuz duygunun yarattığı tahribatı azaltmak için bazı önlemler alınması gerektiğinin altını çiziyorlar. 

Kardeş kıskançlığını en aza indirmek, bu dönemin her iki çocuk için de daha az sancılı geçmesini sağlamak için pedogog yardımı alınması gerektiğini belirten uzmanlar, kardeşler arasında yaşanan kıskançlık nedeniyle büyük sorunlar yaşayan aileler olduğunu belirtiyorlar.

Kıskançlığın derecesi her çocukta farklıdır. Bu nedenle çocuğun kıskançlık derecesi çok yüksek ise mutlaka profesyonel yardım alınması gerekir.

Şayet çocukta, alt ıslatma, tırnak yeme, mutsuz ruh hali, gereksiz ağlamalar, uyku ve yeme bozuklukları, saygısızlık, öfke nöbetleri, hırçınlık, saldırganlık, kardeşe vurma, içine kapanma, inat, ardaşlarına kötü davranma vb. davranışlar gözlemleniyorsa mutlaka profesyonel destek alınmalı, çocuğun bu dönemi daha kolay ve daha sancısız atlatması sağlanmalıdır.

Anne ve babalar kardeş gelmeden önce çocuğu bu sürece hazırlamalıdırlar. Çocuğa eve gelecek yeni bireyin varlığı en uygun dille anlatılmalı, bebekle ilgili alınan kararlara ( bebek odasının düzenlenmesi, bebeğin ismi vb.)  büyük çocuğun da katılması sağlanmalı, yeni bebekle birlikte büyük çoçuğun hayatında fazla değişiklik olmaması için gayret edilmelidir.

Kardeş kıskançlığı zaman içinde kendiliğinden ortadan kalkan bir duygudur. Ancak bazı durumlarda kıskançlık sorunu bir türlü ortadan kalkmaz ve çözüme ulaşamadığı için ilerleyen yıllarda da görülebilir. Öyle ki,  bazen, yetişkin insanların dahi kardeşini kıskandığı görülmektedir.







3 Şubat 2014 Pazartesi

Türkiye'nin Uyuşturucu Karnesi Kötü; Uyuşturucu Kullanımı Gittikçe Yaygınlaşıyor

Yapılan araştırmalar, Türkiye'de uyuşturucu kullanma yaşının gün geçtikçe düşmeye başladığını gösteriyor ne yazık ki.  Uyuşturucu ile ilgili yapılan resmi araştırmalar, Türkiye'de uyuşturucu kullanmanın hayli yaygın olduğunu ortaya çıkarmaktadır.

Türkiye'de yapılan araştırmalar ve uyuşturucu ile ilgili istatistikler hiç de iç açıcı değil ne yazık ki...

Uyuşturucu kullandığı için profesyonel yardım alanların arasında 12 yaşında çocukların dahi olması sorunun boyutunu göstermesi bakımıdan önemlidir. 

Evet, ne yazık ki Türkiye'de uyuşturucu kullanma yaşı 12'ye kadar düşmüş durumda...

Bağımlıların zengin aile çocukları olduğu kanısı da gerçeği gözden kaçırmamıza neden olan yanlış bir düşünce... Bağımlı olanların büyük bir kısmı gelir durumu çok da yüksek olmayan ailelerin çocukları.

Uyuşturucu bağımlılarının büyük bir kısmı ilkokul ve ortaokul mezunu kişiler. Yine bağımlı kişilerin % 89'u hayatını ailesiyle birlikte geçiriyor.

Bağımlı olanların % 58'i ise işsiz kişilerden oluşuyor.

Türkiye'de en fazla kullanılan uyuşturucuların başında esrar geliyor. Esrardan başka eroin, kokain, ecstasy, metamfetamin, afyon, captagon, khat ve bonzai de Türkiye'de giderek yaygınlaşan uyuşturucular arasında.

Yapılan araştırmalar gösteriyor ki, Türkiye'de son yıllarda bonzai isimli sentetik uyuşturucunun kullanımı oldukça yaygın bir hale gelmiş. 

Gençlerin çok kolay elde ettiği bu uyuşturucu, oldukça tehlikeli bir madde olan haşere ilacından oluşuyor. Tütüne karıştırılarak içilen bu uyuşturucu içen kişiye keyif değil acı veriyor.

Bonzai kullanan kişilerde ilk etapta şiddetli kalp çarpıntısı, sersemlik, mide bulantısı, konuşmada güçlük, halüsinasyon görmek, zaman kavramında bozulma gibi belirtiler ortaya çıkıyor. Devamlı kullanılması kalıcı deliliğe neden oluyor. 

Bonzai bağımlıları en çok gözlerinden anlaşılıyor. Bonzai kullanan kişilerin gözleri kırmızı bir hal alıyor. Çoğu bonzai bağımlısının göz damlası kullanmasının nedeni,  gözlerindeki sorunu kamufle etmek. 

Uzmanlar, anne-babaları çocukların gözlerini takip etme konusunda uyarıyorlar. Şayet, çocuğun gözleri kıpkırmızı ise ve devamlı göz damlası kullanıyorsa, vücudunda iyileşmeyen yaralar ortaya çıkıyorsa çocuğun bonzai bağımlısı olma ihtimali yüksektir. Çocuğunda bu tür belirtiler fark eden aileler, çocuklarını bu illetten kurtarmak için mücadele etmelidir. 

Bağımlılık oranı çok yüksek olan bonzai, diğer uyuşturuculara oranla çok daha zararlı bir uyuşturucu. Emniyet yetkilileri bonzai bulmanın  da diğer uyuşturuculardan daha kolay olduğunu belirtiyorlar. 

Bonzai ile ilgili ilginç bir bilgi de kokusuz olduğu için kolay kolay farkedilmediği bilgisi. O kadar ki sigara içen bir kişinin sigara mı yoksa bonzai mi içtiğini kimse anlayamıyor, polisler bile.... 

2 Şubat 2014 Pazar

14 Şubat Sevgililer Günü Yaklaşıyor; İlişkinizi Monotonluktan Kurtarmanıza Yardımcı Olacak Bazı İpuçları

14 Şubat Sevgililer Günü yaklaştı. Birbirine büyük bir aşk ve sevgiyle bağlı olan birçok çift, aşklarını tazelemek, aşklarını yeniden hissetmek ve biricik aşkına sevgisini göstermek için o günü bekliyor.

Yaklaşan sevgililer günü öncesi ilişkinizi gözden geçirmeniz, ilişkinizin eksik yönlerini tamamlamanız ve daha sağlam temellere oturtmaya çalışmanız doğru bir davranış olacaktır. 

İlişkinizin monotonlaştığını mı düşünüyorsunuz? İlişkinizi monotonluktan kurtarmak için ne yapmanız gerektiğini bilmiyor musunuz? 

İşte, ilişkinizi monotonluktan kurtanmanıza yardımcı olacak bazı ipuçları:


  • İlişkinizi rutin işleyişten kurtarmak için küçük de olsa hayatınızda değişiklikler yapmayı ihmal etmeyin. 
  • Bir çift olmanın yanında birey olduğunuzu unutmayın. Kendinize zaman ayırın, yeni arkadaşlar edinin, farklı sosyal çevrelere girin ve eşinizin farklı ortamlara girmesini destekleyin.
  • İkili ilişkilerde en fazla iletişimsizlik sorunu yaşanmaktadır. Birçok sevgili ya da evli çift, ilişkilerinde sorun olduğundan ve   konuşamamaktan yakınmaya başlarlar. Bu nedenle siz siz olun eşinizle iletişim kurmaya devam edin. Eşinizi dinlemeyi öğrenirseniz iletişim kurmakta zorlanmazsınız.
  • Teknolojik aletlerin yaygınlaşması eşler arasında yaşanan kopukluğu hızlandıran bir gelişme olarak dikkat çekiyor. Akıllı telefon, bilgisayar, tablet gibi aletlerin hayatınızı çalmasına ve ilişkinize yön vermesine izin vermeyin. 
  • Eşinize dokunmaktan çekinmeyin. Dokunmak sevginin en güzel göstergesidir. 
  • Eşinizi yermek yerine övmeyi tercih edin. Her zaman olumsuz anlamda eleştirmek eşinizi incitir. Onu övmeye başlarsanız karşılık olarak o da sizi takdir etmeye başlayacaktır. 
  • İlişkinizi canlı tutmak için cinsel yaşamınızı renklendirin. Yeniliklere açık olmanız ilişkinizi canlandıracaktır. 
  • Eve kapanmak ilişkiyi monotonluğa sürükleyen en önemli detaylardan birisidir. Bu nedenle eve kapanmak yerine sosyalleşin. Aile ziyaretleri yapın, sinemaya, konsere, tiyatroya gidin. Yakın arkadaşlarınızla görüşmeyi ihmal etmeyin.
  • Küçük hediyeler almak, küçük aşk notları yazmak ilişkinin heyecan kazanmasına ve keyifli bir hal almasına yardımcı olur. 
  • İster evli olun, ister sevgili her ilişkide zaman zaman bazı tatsızlıklar yaşanır. Tartışma yaşanmayan ilişki yoktur. Ancak, tartışmaları uzatmak ilişkiyi en fazla yıpratan sorunların başında gelir. Bu nedenle ikili ilişkilerde tartışmaları uzatmamak en doğrusudur.
  • Seni seviyorum demekten sakın korkmayın. İnanın aşkın en iyi anlatıldığı cümle "seni seviyorum" cümlesidir. Aşk hayatında bu cümle kadar etkili başka bir kelime yok...
  • Değer verdiğinizi ve önemsediğinizi sevgilinize hissettirin. Duygularınızı karşınızdaki kişiye geçirmeniz samimiyetinizle alakalıdır. İkili ilişkilerde, ne kadar samimi ve dürüst davranırsanız o derece inandırıcı olursunuz.

31 Ocak 2014 Cuma

Çocuklar İçin Oyun ve Oyuncağın Önemi

Çocuklar bebeklikten itibaren oyuncaklarla oynamaya bayılırlar. 

Oyun oynamak bebeklikten yetişkinliğe kadar çocukların vazgeçemedikleri bir eğlencedir.

Bebeklikten itibaren farklı oyuncaklarla hayatı tanımaya çalışan çocukların hayatında, oyun ve oyuncağın önemi çok fazladır. 

Bebeklerin ilk oyuncağı olan sesli oyuncaklarla  tanıştıklarında çıkardıkları sevimli "agu" seslerini  hatırlayın. Nasıl sevinir bebekler ilk oyuncağı ile oynarken değil mi... 

Bebekler yaşamın ilk aylarından itibaren oyuncaklara ilgi göstermeye ve yaşadıkları çevreyi tanımaya başlarlar.

Bebeklerin işi oyun oynamaktır dersek yanlış söylememiş oluruz. Evet, çocuklar, hayatı oyun oynayarak öğrenirler. Oyuncaklar çocukların sadece oyun oynadıkları eşyalar değildir. Oyuncak, çocukların yetişkinlerle iletişim kurmasını, büyüklerin dünyasını tanımasını sağlayan araçlardır.

Oyun oynayan çocukları gözlemleme imkanı buldunuz mu? Birçoğunuzun bu soruya "evet" dediğini duyar gibiyim. Evet, çocukları oyun oynarken izlediğimizde birçoğunun model aldığı kişinin taklidini yaptığını görürüz. 

Örneğin; babasına hayran olan bir erkek çocuğu, babası gibi araba sürerken, annesini rol model olarak alan bir kız çocuğu ise annesine benzeyebilmek için onun gibi yemek pişirip, çocuk bakmaktadır. Yetişkinlerin dünyasını çok iyi gözlemleyen çocuklar oynadıkları oyunlarda büyükleri bire bir taklit ederek bizi şaşırtmayı başarırlar.

Çocuklar büyüklerin dünyasına girmeden önce oyun ve oyuncaklarla büyüklerin dünyasını prova yapar gibidirler. Çocuk oyuncak ile  kendine özel bir dünya kurar.  Bu dünyada oynarken çok eğlenir. Burada ailelere düşen görev ise çocukların doğru oyuncaklar ile oynamasını sağlamaktır. 

Çocukların saldırganlaşmasına, akranlarına zarar vermesine neden olabilecek oyuncaklar seçmek, onların gelişimi üzerinde olumsuz etki gösterir. Bu nedenle çocuklar için oyuncak seçilirken dikkatli olmalı, amacına uygun oyuncaklar seçilmelidir.

Oyun oynamak çocukların fiziksel ve ruhsal doyuma ulaşmasına yardımcı olur. Seçilen oyuncaklar çocukların gelişimine olumlu katkı sağlayacak oyuncaklar olmalıdır. Örneğin; peluş hayvan figürleri çocukların hayvanları sevmesine yardımcı olurken, silah, kılıç gibi oyuncaklar çocukları saldırganlığa yöneltebilir.

Oyuncakların zekayı geliştiren yönleri de dikkate alınmalıdır. Oyun oynamak çocukların bilişsel ve motor gelişimi üzerinde etkili bir faaliyettir. Bu nedenle çocukların yeteri kadar oyun oynamasına izin verilmeli, doğru oyuncaklar seçilerek bu süreç en iyi şekilde değerlendirilmelidir. 

Oyun oynamak çocukların gerilimini azaltır. Bu nedenle bol bol oyun oynamaları için çocuklar desteklenmelidir.

Dil gelişimi üzerinde olumlu etkisi olan oyun, çocukların çevre ile iletişim kurmasına yardımcı olur. Bazen çocuk konuşarak anlatamadığı bir şeyi oyun oynayarak gayet güzel anlatabilir.

Oyun, çocuğun dış dünyayı tanımasına ve olaylar karşısında neden-sonuç ilişkisi kurmasına yardımcı olur.

Oyun, çocuğun hayal dünyasını geliştirir. Çocuğun hayal gücü geliştikçe, yeni oyunlar yaratmaya ve daha çok eğlenmeye başlar.

Çocuklar oyun oynayarak kendi yaşıtları ile ilişki kurmaya başlarlar. Akranları ile oyun oynayan çocuk, toplumsal hayatın kurallarını öğrenmeye ve sosyalleşmeye başlar.

Çocukların kişiliği oyun oynayarak gelişir. Çocuk paylaşmayı, işbirliği yapmayı, ortak hareket etmeyi oyun içinde öğrenir. Bu nedenle çocukların oyun oynamasını ve onların büyüklerin dünyasını tanımasını sağlamalı, onları doğru oyuncaklar seçerek desteklemeliyiz.





29 Ocak 2014 Çarşamba

Haksızlığa Uğramak Hayatın Sonu Demek Değil

Hayatta bazen adaletsizlikler ve haksızlıklar ile karşı karşıya kalabiliyoruz. Maalesef hayat herkese adil davranmayabiliyor...

Bazen yaşamış olduğumuz olaylar karşısında  haksızlığa uğradığımızı düşünürüz...

Her ne sebeple olursa olsun haksızlığa uğramak bizleri çok fazla üzen ve yıpratan bir durumdur.

Ben de son günlerde yaşamış olduğum haksızlık nedeniyle zor günler yaşıyorum. Haksızlığa uğramanın nasıl bir duygu olduğunu sizlerle paylaşmak istedim. 

Haksızlığa uğramak, bütün hayatımın alt üst olduğunu düşünmeme ve hayatı kendime zehir etmeme neden oluyor...

Haksızlık karşısında elim kolum bağlı beklemek ve bir şey yapamamak ve en önemlisi yaşamış olduğum yenilmişlik duygusu beynimi kemirip duruyor...

Ciddi şekilde üzülüyorum  ve böğüre böğüre ağlamak istiyorum... Avazım çıktığı kadar haykırmak ve hakkımı savunmak istiyorum...

Beynim ve kalbim bana oyun oynamaya başladı, başka bir şey düşünmez oldum...

Kalbime bir ok saplansa, ancak bu kadar acıtırdı... Dayanamamaktan, pes edip gitmekten korkuyorum...

Bana haksızlık yapanların kahkahalarını duyduğumda gözlerim yaşlarla dolup taşıyor, artık dayanamıyorum...

Dünyadan daha ağır geliyor sırtımdaki yük, taşıyamıyorum..

Yanlış anlaşılmaktan korkuyorum ve kimseye bir şey anlatamıyorum...

Bana haksızlık yapanları düşünmekten kin ve nefretim artıyor, kendimden korkuyorum...

Gururumun incindiğini biliyorum da nasıl tamir edeceğimi bilmiyorum..

İlahi adalete sığınıyorum, bir gün bu haksızlığı yapanların Allah katında cezalandırılacağına inanmak istiyorum...

Aklıma hep "keser döner sap döner, gün gelir hesap döner" atasözünü getiriyorum ve rahatlamaya çalışıyorum...

Eğer siz de benim gibi haksızlığa uğradığınız düşünüyorsanız lütfen sabredin...

Sabır, Allah'ın  biz insanlara bahşettiği önemli bir özellik... Siz siz olun haksızlık karşısında kin ve nefret duygularınızı beslemeyin...  İnanın kin ve nefret duygunuzu her daim canlı tutmanız hayatınızı çekilmez bir hale sokuyor. Haksızlığın yaratmış olduğu tahribatı daha çok artırıyor...

Allah kimseyi haksızlık ile karşı karşıya bırakmasın...

Şunu hiçbir zaman aklınızdan çıkarmayın: Haksızlık yapmak haksızlığa uğramaktan daha acıdır. (Sokrates)

Sevgi dolu günler yaşamanız dileğiyle...





27 Ocak 2014 Pazartesi

Stresten Kurtulmak İçin Yapmanız Gerekenler

Stresin yüzyılın hastalığı olduğu söylendiğinde pek inanmaz hatta aman sende diyerek stresin hastalık olabileceğini düşünmek istemezdim. 

Ancak, daha önceki yazılarımda da bahsettiğim gibi son on beş gündür içine düşmüş olduğum dar boğaz ve sıkıntı nedeniyle hiç yaşamadığım kadar yoğun bir stresin içine girmiş bulunuyorum.

Başıma gelen kötü bir olaydan kaynaklı yaşamış olduğum stres o kadar büyük ve yıpratıcı ki kendi kendimi iyileştirmek ve sağaltmak için bir dizi araştırma içine girdim. 

Stres beni yiyip bitirmeden ben bu illetten nasıl kurtulurum diye bir araştırma yaptım ve stresten kurtulmak için yapılması gerekenler hakkında bazı ipuçları yakaladım. 

Herşeyden önce stresi yenmek için kendi kendimize söz vermemiz gerekiyor. Unutmayın, strese teslim olursanız hayatınız hiç çekilmez bir hal almaya başlıyor. 

Strese girdiğinizi düşünüyorsanız, kendinizi mutsuz, sinirli, hırçın, üzgün ve değersiz hissediyorsanız  bunun nedenini objektif bir bakış açısı ile değerlendirmeniz ve stresin kaynağını belirlemeniz gerekir. 

Birçok insan neden strese girdiğini dahi bilmiyor. Oysa sorunun kaynağına inmek daha hızlı çözüm yolları üretmek açısından son derece önemlidir.

Sizi strese sokan şeyleri listeleyin ve mümkünse listede bulunan stres kaynaklarını bertaraf etmeye çalışın.

Sorunlarınızı doğru bir bakış açısı ile değerlendirmeniz sizin yararınıza olacaktır. Sorunu çözümlemeniz mümkün değilse ve şu anda çözüme ulaştıramıyorsanız bir süreliğine unutmanızın kimseye bir zararı olmaz. ( Benim strese girmeme neden olan olay da aslında şimdilik uzaklaştırılması gereken bir konu ancak ben yine de düşünmeden edemiyorum.)

Zamanı planlı kullanmak (özellikle yoğun insanlar için, sınava girecek üniversite adayları vb.) stresinizi biraz olsun azaltır. Zamanı iyi kullanmak için mutlaka planlı programlı olmak gerektiğini unutmayın.

Spor, spor ve kesinlikle spor. Gerçekten insanı rahatlatıyor. Ben de kendimi parka attım, düzenli olarak yürümeye başladım. Açık hava insana pozitif enerji veriyor. 

Bugünü yaşamaya gayret edin. Yarının ne getireceği belli değilken yarını düşünerek bugünü zehir etmenin bir manası yok. Mutlu olmak en önemlisi. Şu an ve şu dakika mutlu iseniz bırakın yarın ne olacağını düşünmeyi, mutluluğun keyfine varın.

Stresi girmenize neden kimseye hayır diyememek ise mutlaka hayır demeyi öğrenin. 

Tepkilerinizi kontrol etmeyi öğrenin. Sürekli bir tepkisellik içinde olmak, sizi sinirli ve asabi bir insana dönüştürür. 

Hayatı olumlu değerlendirmek, olaylara pozitif bir bakış açısı ile yaklaşmak sizi iyimserliğe sürükleyerek rahatlatacaktır. 

Ben stresle baş etmeyi öğrenmek için çaba sarfediyorum. Eğer siz de stres nedeniyle zor günler yaşıyorsanız bütün bu söylediklerimi deneyin. Mutlaka faydasını görmeye başlayacaksınız.