2 Şubat 2014 Pazar

14 Şubat Sevgililer Günü Yaklaşıyor; İlişkinizi Monotonluktan Kurtarmanıza Yardımcı Olacak Bazı İpuçları

14 Şubat Sevgililer Günü yaklaştı. Birbirine büyük bir aşk ve sevgiyle bağlı olan birçok çift, aşklarını tazelemek, aşklarını yeniden hissetmek ve biricik aşkına sevgisini göstermek için o günü bekliyor.

Yaklaşan sevgililer günü öncesi ilişkinizi gözden geçirmeniz, ilişkinizin eksik yönlerini tamamlamanız ve daha sağlam temellere oturtmaya çalışmanız doğru bir davranış olacaktır. 

İlişkinizin monotonlaştığını mı düşünüyorsunuz? İlişkinizi monotonluktan kurtarmak için ne yapmanız gerektiğini bilmiyor musunuz? 

İşte, ilişkinizi monotonluktan kurtanmanıza yardımcı olacak bazı ipuçları:


  • İlişkinizi rutin işleyişten kurtarmak için küçük de olsa hayatınızda değişiklikler yapmayı ihmal etmeyin. 
  • Bir çift olmanın yanında birey olduğunuzu unutmayın. Kendinize zaman ayırın, yeni arkadaşlar edinin, farklı sosyal çevrelere girin ve eşinizin farklı ortamlara girmesini destekleyin.
  • İkili ilişkilerde en fazla iletişimsizlik sorunu yaşanmaktadır. Birçok sevgili ya da evli çift, ilişkilerinde sorun olduğundan ve   konuşamamaktan yakınmaya başlarlar. Bu nedenle siz siz olun eşinizle iletişim kurmaya devam edin. Eşinizi dinlemeyi öğrenirseniz iletişim kurmakta zorlanmazsınız.
  • Teknolojik aletlerin yaygınlaşması eşler arasında yaşanan kopukluğu hızlandıran bir gelişme olarak dikkat çekiyor. Akıllı telefon, bilgisayar, tablet gibi aletlerin hayatınızı çalmasına ve ilişkinize yön vermesine izin vermeyin. 
  • Eşinize dokunmaktan çekinmeyin. Dokunmak sevginin en güzel göstergesidir. 
  • Eşinizi yermek yerine övmeyi tercih edin. Her zaman olumsuz anlamda eleştirmek eşinizi incitir. Onu övmeye başlarsanız karşılık olarak o da sizi takdir etmeye başlayacaktır. 
  • İlişkinizi canlı tutmak için cinsel yaşamınızı renklendirin. Yeniliklere açık olmanız ilişkinizi canlandıracaktır. 
  • Eve kapanmak ilişkiyi monotonluğa sürükleyen en önemli detaylardan birisidir. Bu nedenle eve kapanmak yerine sosyalleşin. Aile ziyaretleri yapın, sinemaya, konsere, tiyatroya gidin. Yakın arkadaşlarınızla görüşmeyi ihmal etmeyin.
  • Küçük hediyeler almak, küçük aşk notları yazmak ilişkinin heyecan kazanmasına ve keyifli bir hal almasına yardımcı olur. 
  • İster evli olun, ister sevgili her ilişkide zaman zaman bazı tatsızlıklar yaşanır. Tartışma yaşanmayan ilişki yoktur. Ancak, tartışmaları uzatmak ilişkiyi en fazla yıpratan sorunların başında gelir. Bu nedenle ikili ilişkilerde tartışmaları uzatmamak en doğrusudur.
  • Seni seviyorum demekten sakın korkmayın. İnanın aşkın en iyi anlatıldığı cümle "seni seviyorum" cümlesidir. Aşk hayatında bu cümle kadar etkili başka bir kelime yok...
  • Değer verdiğinizi ve önemsediğinizi sevgilinize hissettirin. Duygularınızı karşınızdaki kişiye geçirmeniz samimiyetinizle alakalıdır. İkili ilişkilerde, ne kadar samimi ve dürüst davranırsanız o derece inandırıcı olursunuz.

31 Ocak 2014 Cuma

Çocuklar İçin Oyun ve Oyuncağın Önemi

Çocuklar bebeklikten itibaren oyuncaklarla oynamaya bayılırlar. 

Oyun oynamak bebeklikten yetişkinliğe kadar çocukların vazgeçemedikleri bir eğlencedir.

Bebeklikten itibaren farklı oyuncaklarla hayatı tanımaya çalışan çocukların hayatında, oyun ve oyuncağın önemi çok fazladır. 

Bebeklerin ilk oyuncağı olan sesli oyuncaklarla  tanıştıklarında çıkardıkları sevimli "agu" seslerini  hatırlayın. Nasıl sevinir bebekler ilk oyuncağı ile oynarken değil mi... 

Bebekler yaşamın ilk aylarından itibaren oyuncaklara ilgi göstermeye ve yaşadıkları çevreyi tanımaya başlarlar.

Bebeklerin işi oyun oynamaktır dersek yanlış söylememiş oluruz. Evet, çocuklar, hayatı oyun oynayarak öğrenirler. Oyuncaklar çocukların sadece oyun oynadıkları eşyalar değildir. Oyuncak, çocukların yetişkinlerle iletişim kurmasını, büyüklerin dünyasını tanımasını sağlayan araçlardır.

Oyun oynayan çocukları gözlemleme imkanı buldunuz mu? Birçoğunuzun bu soruya "evet" dediğini duyar gibiyim. Evet, çocukları oyun oynarken izlediğimizde birçoğunun model aldığı kişinin taklidini yaptığını görürüz. 

Örneğin; babasına hayran olan bir erkek çocuğu, babası gibi araba sürerken, annesini rol model olarak alan bir kız çocuğu ise annesine benzeyebilmek için onun gibi yemek pişirip, çocuk bakmaktadır. Yetişkinlerin dünyasını çok iyi gözlemleyen çocuklar oynadıkları oyunlarda büyükleri bire bir taklit ederek bizi şaşırtmayı başarırlar.

Çocuklar büyüklerin dünyasına girmeden önce oyun ve oyuncaklarla büyüklerin dünyasını prova yapar gibidirler. Çocuk oyuncak ile  kendine özel bir dünya kurar.  Bu dünyada oynarken çok eğlenir. Burada ailelere düşen görev ise çocukların doğru oyuncaklar ile oynamasını sağlamaktır. 

Çocukların saldırganlaşmasına, akranlarına zarar vermesine neden olabilecek oyuncaklar seçmek, onların gelişimi üzerinde olumsuz etki gösterir. Bu nedenle çocuklar için oyuncak seçilirken dikkatli olmalı, amacına uygun oyuncaklar seçilmelidir.

Oyun oynamak çocukların fiziksel ve ruhsal doyuma ulaşmasına yardımcı olur. Seçilen oyuncaklar çocukların gelişimine olumlu katkı sağlayacak oyuncaklar olmalıdır. Örneğin; peluş hayvan figürleri çocukların hayvanları sevmesine yardımcı olurken, silah, kılıç gibi oyuncaklar çocukları saldırganlığa yöneltebilir.

Oyuncakların zekayı geliştiren yönleri de dikkate alınmalıdır. Oyun oynamak çocukların bilişsel ve motor gelişimi üzerinde etkili bir faaliyettir. Bu nedenle çocukların yeteri kadar oyun oynamasına izin verilmeli, doğru oyuncaklar seçilerek bu süreç en iyi şekilde değerlendirilmelidir. 

Oyun oynamak çocukların gerilimini azaltır. Bu nedenle bol bol oyun oynamaları için çocuklar desteklenmelidir.

Dil gelişimi üzerinde olumlu etkisi olan oyun, çocukların çevre ile iletişim kurmasına yardımcı olur. Bazen çocuk konuşarak anlatamadığı bir şeyi oyun oynayarak gayet güzel anlatabilir.

Oyun, çocuğun dış dünyayı tanımasına ve olaylar karşısında neden-sonuç ilişkisi kurmasına yardımcı olur.

Oyun, çocuğun hayal dünyasını geliştirir. Çocuğun hayal gücü geliştikçe, yeni oyunlar yaratmaya ve daha çok eğlenmeye başlar.

Çocuklar oyun oynayarak kendi yaşıtları ile ilişki kurmaya başlarlar. Akranları ile oyun oynayan çocuk, toplumsal hayatın kurallarını öğrenmeye ve sosyalleşmeye başlar.

Çocukların kişiliği oyun oynayarak gelişir. Çocuk paylaşmayı, işbirliği yapmayı, ortak hareket etmeyi oyun içinde öğrenir. Bu nedenle çocukların oyun oynamasını ve onların büyüklerin dünyasını tanımasını sağlamalı, onları doğru oyuncaklar seçerek desteklemeliyiz.





29 Ocak 2014 Çarşamba

Haksızlığa Uğramak Hayatın Sonu Demek Değil

Hayatta bazen adaletsizlikler ve haksızlıklar ile karşı karşıya kalabiliyoruz. Maalesef hayat herkese adil davranmayabiliyor...

Bazen yaşamış olduğumuz olaylar karşısında  haksızlığa uğradığımızı düşünürüz...

Her ne sebeple olursa olsun haksızlığa uğramak bizleri çok fazla üzen ve yıpratan bir durumdur.

Ben de son günlerde yaşamış olduğum haksızlık nedeniyle zor günler yaşıyorum. Haksızlığa uğramanın nasıl bir duygu olduğunu sizlerle paylaşmak istedim. 

Haksızlığa uğramak, bütün hayatımın alt üst olduğunu düşünmeme ve hayatı kendime zehir etmeme neden oluyor...

Haksızlık karşısında elim kolum bağlı beklemek ve bir şey yapamamak ve en önemlisi yaşamış olduğum yenilmişlik duygusu beynimi kemirip duruyor...

Ciddi şekilde üzülüyorum  ve böğüre böğüre ağlamak istiyorum... Avazım çıktığı kadar haykırmak ve hakkımı savunmak istiyorum...

Beynim ve kalbim bana oyun oynamaya başladı, başka bir şey düşünmez oldum...

Kalbime bir ok saplansa, ancak bu kadar acıtırdı... Dayanamamaktan, pes edip gitmekten korkuyorum...

Bana haksızlık yapanların kahkahalarını duyduğumda gözlerim yaşlarla dolup taşıyor, artık dayanamıyorum...

Dünyadan daha ağır geliyor sırtımdaki yük, taşıyamıyorum..

Yanlış anlaşılmaktan korkuyorum ve kimseye bir şey anlatamıyorum...

Bana haksızlık yapanları düşünmekten kin ve nefretim artıyor, kendimden korkuyorum...

Gururumun incindiğini biliyorum da nasıl tamir edeceğimi bilmiyorum..

İlahi adalete sığınıyorum, bir gün bu haksızlığı yapanların Allah katında cezalandırılacağına inanmak istiyorum...

Aklıma hep "keser döner sap döner, gün gelir hesap döner" atasözünü getiriyorum ve rahatlamaya çalışıyorum...

Eğer siz de benim gibi haksızlığa uğradığınız düşünüyorsanız lütfen sabredin...

Sabır, Allah'ın  biz insanlara bahşettiği önemli bir özellik... Siz siz olun haksızlık karşısında kin ve nefret duygularınızı beslemeyin...  İnanın kin ve nefret duygunuzu her daim canlı tutmanız hayatınızı çekilmez bir hale sokuyor. Haksızlığın yaratmış olduğu tahribatı daha çok artırıyor...

Allah kimseyi haksızlık ile karşı karşıya bırakmasın...

Şunu hiçbir zaman aklınızdan çıkarmayın: Haksızlık yapmak haksızlığa uğramaktan daha acıdır. (Sokrates)

Sevgi dolu günler yaşamanız dileğiyle...





27 Ocak 2014 Pazartesi

Stresten Kurtulmak İçin Yapmanız Gerekenler

Stresin yüzyılın hastalığı olduğu söylendiğinde pek inanmaz hatta aman sende diyerek stresin hastalık olabileceğini düşünmek istemezdim. 

Ancak, daha önceki yazılarımda da bahsettiğim gibi son on beş gündür içine düşmüş olduğum dar boğaz ve sıkıntı nedeniyle hiç yaşamadığım kadar yoğun bir stresin içine girmiş bulunuyorum.

Başıma gelen kötü bir olaydan kaynaklı yaşamış olduğum stres o kadar büyük ve yıpratıcı ki kendi kendimi iyileştirmek ve sağaltmak için bir dizi araştırma içine girdim. 

Stres beni yiyip bitirmeden ben bu illetten nasıl kurtulurum diye bir araştırma yaptım ve stresten kurtulmak için yapılması gerekenler hakkında bazı ipuçları yakaladım. 

Herşeyden önce stresi yenmek için kendi kendimize söz vermemiz gerekiyor. Unutmayın, strese teslim olursanız hayatınız hiç çekilmez bir hal almaya başlıyor. 

Strese girdiğinizi düşünüyorsanız, kendinizi mutsuz, sinirli, hırçın, üzgün ve değersiz hissediyorsanız  bunun nedenini objektif bir bakış açısı ile değerlendirmeniz ve stresin kaynağını belirlemeniz gerekir. 

Birçok insan neden strese girdiğini dahi bilmiyor. Oysa sorunun kaynağına inmek daha hızlı çözüm yolları üretmek açısından son derece önemlidir.

Sizi strese sokan şeyleri listeleyin ve mümkünse listede bulunan stres kaynaklarını bertaraf etmeye çalışın.

Sorunlarınızı doğru bir bakış açısı ile değerlendirmeniz sizin yararınıza olacaktır. Sorunu çözümlemeniz mümkün değilse ve şu anda çözüme ulaştıramıyorsanız bir süreliğine unutmanızın kimseye bir zararı olmaz. ( Benim strese girmeme neden olan olay da aslında şimdilik uzaklaştırılması gereken bir konu ancak ben yine de düşünmeden edemiyorum.)

Zamanı planlı kullanmak (özellikle yoğun insanlar için, sınava girecek üniversite adayları vb.) stresinizi biraz olsun azaltır. Zamanı iyi kullanmak için mutlaka planlı programlı olmak gerektiğini unutmayın.

Spor, spor ve kesinlikle spor. Gerçekten insanı rahatlatıyor. Ben de kendimi parka attım, düzenli olarak yürümeye başladım. Açık hava insana pozitif enerji veriyor. 

Bugünü yaşamaya gayret edin. Yarının ne getireceği belli değilken yarını düşünerek bugünü zehir etmenin bir manası yok. Mutlu olmak en önemlisi. Şu an ve şu dakika mutlu iseniz bırakın yarın ne olacağını düşünmeyi, mutluluğun keyfine varın.

Stresi girmenize neden kimseye hayır diyememek ise mutlaka hayır demeyi öğrenin. 

Tepkilerinizi kontrol etmeyi öğrenin. Sürekli bir tepkisellik içinde olmak, sizi sinirli ve asabi bir insana dönüştürür. 

Hayatı olumlu değerlendirmek, olaylara pozitif bir bakış açısı ile yaklaşmak sizi iyimserliğe sürükleyerek rahatlatacaktır. 

Ben stresle baş etmeyi öğrenmek için çaba sarfediyorum. Eğer siz de stres nedeniyle zor günler yaşıyorsanız bütün bu söylediklerimi deneyin. Mutlaka faydasını görmeye başlayacaksınız.


26 Ocak 2014 Pazar

Stresin Çeşitleri Nelerdir

Stres,  bir önceki Stres nedir? Stres Yönetimi Nasıl Olmalıdır? başlıklı yazımda belirtmiş olduğum gibi bireyin dış etkenler karşısında göstermiş olduğu ruhsal ve fiziksel tepkiler bütününe verilen isimdir. 

Stresin mağara devrinden beri var olduğu düşünülmektedir. Her ne kadar geçen bunca zaman içinde stresin kaynağında ve şeklinde değişiklik yaşanmış olsa da aslında stresin insanlar üzerinde yarattığı etki genel olarak aynıdır.

Stresin kaynağı nedir sorusunun cevabını merak ediyorsanız, stresin kaynağını fiziksel, ruhsal ve iş-meşguliyet şeklinde gruplandırmak mümkündür. 

Stresin kaynağı stresin çeşitleri konusunda da bizi bilgilendirmektedir. Fiziksel stres, iş ve meşguliyetten kaynaklanan stres ve psikososyal stres şeklinde sınıflandırılabilen stres ve stres düzeyi kişiden kişiye farklılık gösteren bir olgudur. 

Stres, insanlar üzerinde olumlu ve olumsuz yönleri olan bir duygu durumudur. Aşırı stres insanları karamsarlığa, tükenmişliğe, huzursuzluğa, sinirliliğe, kızgınlığa, keder ve eleme sürükler. 

Yeterli düzeyde bir stresin varlığı ise bireyin motivasyonunun yükselmesine, gelişmesine ve ilerlemesine katkı sağlayabilir. 

Fiziksel stres, sıcak ya da soğuk hava, gürültü, trafik, kalabalık vb. karşısında yaşanan zorlanma örnek olarak gösterilebilir.

İş ve meşguliyetten kaynaklanan strese, ağır iş koşulları, gece çalışmak, düşük ücret, aşırı sorumluluk vb. nedenlerden ötürü yaşanan zorlanma örnek olarak gösterilebilir.

Psikososyal stresi, günlük, gelişimsel ve büyük olaylar karşısında yaşanan stresler olarak sınıflandırmak mümkündür. 

Günlük stresler günlük hayatın getirdiği gerilimden kaynaklanan stres durumudur. Ödevlerin yetişmemesi, ev işlerinde yaşanan aksama, çocuğun ağlaması ve uyumaması, sıra beklemek, zamanında yetişememek vb. durumlar karşısında hissedilen gerilim günlük strese örnektir. 

Gelişimsel stres ise hayatın farklı aşamalarında görülen ve bazı değişiklikler yaşanmasını zorunlu kılan durumlarda yaşanan gerilimdir. Gelişimsel stres, okula başlama, yeni işe başlama, menopoz ve andropoz vb. özel durumlarda yaşanan stresi kapsar.

Hayatın getirdiği olaylar karşısında yaşanan ve yaşam krizlerine bağlı stres olarak adlandırılan strese, evlilik, boşanma, ölüm, hamilelik, loğusalık, hastalık, başka bir ülkeye gitmek, başarısızlık, işini kaybetme, savaş, kavga vb. örnek olarak gösterilebilir.










25 Ocak 2014 Cumartesi

Stres Nedir? Stres Yönetimi Nasıl Olmalıdır?

Günaydın arkadaşlar; 

Bugün sizlere stresten bahsetmek istiyorum. Son günlerde yaşamış olduğum yoğun stres nedeniyle geceleri uykusuzluk sorunu yaşamaya başladım.

Hayatımı bu derece altüst eden sorunumu çözüme ulaştırdığımda yaşamış olduğum stresin nedenini sizlerle paylaşmayı düşünüyorum zaten.

Neyse, biz konumuza dönelim. Bugünkü yazımda, stres ne demektir sorusuna kendimce cevap vermeye çalışacağım. 

Stres hayatımızı zorlaştıran ve sıkıntı yaratan olaylara karşı göstermiş olduğumuz ruhsal ve fiziki tepkilere denir. Fizyolojik bir durum olan stres hayatın her alanında kendini göstermektedir.

Stres, insanların fiziki bazı değişiklikler yaşamasına neden olur. Stresle birlikte insanların solunum sayısı ve tükürük oranı artar, ter bezleri daha fazla çalışır, göz bebekleri büyür, kan basıncı yükselir, mide krampları artar ve mide asit oranı yükselir. Kaygı, elem, keder, sinirlilik ve üzüntü stresin duygusal etkilerindendir.

Stresin belirtileri ise şunlardır: Karar vermede güçlük, değersizlik ve terkedilmişlik duygusuna kapılmak, alkol kullanmak, sigara içmek, öfke kontrolü yapamamak, olmadık zamanlarda ortaya çıkan öfke ve kızgınlık duygusu ile baş edememek, duygusal tepkilerde tutarsızlık yaşamak vb. belirtiler, stres varlığından bahsetmemize neden olur.

Stresin kaynağı çevresel olabileceği gibi psikolojik de olabilir. Çevresel etkenler adından da anlaşılacağı gibi strese neden olan dış etkenlerdir. Psikolojik etkenler ise kişinin kendi ruhsal durumu ile ilgili olan ve strese neden olan iç etkenleri kapsamaktadır.

Yoğun stres hayatı çekilmez kılsa da stresin olumlu yönleri de bulunmaktadır. Koruyucu bir tepki olarak ortaya çıkan stres zor bir durumla karşı karşıya kalan kişinin zorluklarla mücadele edebilmesini sağlar.

Stresin olumsuz yönünü ise şöyle anlatabiliriz; aşırı stres, enerjinizin azalmasına, sinirli ve huzursuz olmanıza, çabuk yorulmanıza ve performansınızın düşmesine, stresten kaynaklanan davranışlarınızın aleyhinize dönüşmesine neden olur.

Bütün bu nedenlerden dolayı stresli kişilerin stresi kontrol altına alması yani stres yönetimi şarttır. Stres yönetimi davranışların dengelenmesinden oluşan bir süreci kapsar. Hayatınızın bir çok alanında etkili olan ve yaşam kalitenizi düşüren stresi yok etmek için; 

Açık havada egzersiz yapın. 

Kahve tüketimini azaltın.

Yeterli ve dengeli beslenmeye özen gösterin.

Hoşgörülü olmayı öğrenin.

Eğlenmekten vazgeçmeyin. Sosyal aktiviteler geliştirin.

Somurtmak yerine gülmeyi tercih edin. Esprili bir insan olmaya gayret edin.

Kendinize iltifat edin. Kendinizi iyi hissetmenizi sağlayacaktır.

Olayları olumlu yönden değerlendirmeye çalışın. 

Herşeyi basit bir şekilde anlamaya çalışın, olayları karmaşıklaştırmaktan uzak durun.

Başkalarının ne düşündüğünü çok fazla önemsemeyin. 

Düzenli uyku uyumaya özen gösterin.

Haset ve kin gibi olumsuz duygular sizi daha çok yıpratır. Bu tür olumsuz duygulardan kaçının.

Hayata her zaman umutla bakın.  Kaygılanmanıza neden olan şeylerin  % 40'ının asla gerçekleşmediğini unutmayın. 










24 Ocak 2014 Cuma

Üniversiteye Giriş Sistemi Değişiyor mu?

Üniversiteye giriş sistemi değişiyor mu?

Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı üniversiteye giriş sisteminde bazı değişiklikler yapılacağının sinyalini verdi. 

Orta öğretim geçiş sınavında yapılan değişikliğin ardından yeni bir çalışma başlatıldığını açıklayan Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı üniversitelere geçişte sınav sisteminin değiştirilmesine sıcak baktıklarını ve bu konuyla ilgili çalışmalara başladıklarını belirtti.

Peki, MEB'nın üzerinde çalıştığı ve birkaç yıla kadar yürürlüğe girmesi planlanan yeni üniversiteye giriş sisteminin temel özellikleri neler?

Üzerinde çalışılan yeni üniversiteye giriş sistemi üniversitelerin belirli kategorilere ayrılmasını ve yerleşmenin de bu kategorilere uygun şekilde yapılmasını öngörüyor. Yeni sistemde üniversitelerin A, B, C gibi sınıflara ayrılması ve öğrencilerini ona göre seçmesi planlanıyor. Bu arada üniversiteler A, B, C gibi kategorilere ayrılırken gelişmişlik düzeylerine göre sınıflandırılacaklar.

Örneğin; Türkiye'nin en gelişmiş ve en iyi üniversiteleri olarak bilinen Boğaziçi, ODTÜ, İTÜ gibi üniversiteler A sınıfında yer alacak. Bu üniversitelere başvuru yapmak isteyen adayların lise not ortalaması belirli bir düzeyde olmak zorunda olacak.

A kategorisinde bulunan üniversitelere yerleşemeyen adaylar B kategorisine başvuruda bulunabilecekler. Üniversiteye giriş sınavında yapılması planlanan değişiklik taslağına göre C kategorisinde yer alan üniversiteler ise sınavsız olacak. Bu üniversitelere puanı yeten her öğrenci başvuruda bulunabilecek.

YÖK etkili bir kurum olarak varlığını devam ettirecek ve üniversitelerin kategorilere ayrılarak sınıflandırılmasında etkili ve yetkili merci olacak.

Üniversiteye girişte adayların lise döneminde elde ettikleri başarı önemli bir kriter olacak. Okul içi başarısına göre üniversiteye yerleşecek olan aday okul başarı seviyesine uygun bir üniversiteye yerleşecek.

Üniversiteler kendi öğrencilerini seçme konusunda serbest olacaklar. 

Yapılacak merkezi sınavın sonucuna göre üniversite adayı kendi puanına karşılık gelen üniversiteye başvuruda bulunabilecek. Üniversiteler başvuru yapan adaylar arasında kendi kriterlerine uygun olanını seçecek.

Yeni sisteme göre eski sistemde olduğu gibi merkezi yerleştirme yapılmayacak, aday kendi puanına uygun üniversiteye başvuruda bulunacak ve üniversite seçim konusunda serbest olacak.

Yeni sistem üzerinde çalışmaların başladığını belirten Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı birkaç yıla kadar sistemin ana hatlarını belirleyeceklerini ve yeni sistemi hayata geçireceklerini belirtiyor.

Yaz boz tahtasına dönen eğitim sistemi bakalım bu düzenleme hayata geçtikten sonra yeniden değişecek mi?

Dünyanın hiçbir yerinde eğitim sistemi bu kadar yaz boz tahtasına dönüşen ve sil baştan yeniden düzenlenen başka bir ülke yoktur. Umarım, uygulamaya konulmak istenen yeni sistem tam olarak olgunlaştıktan sonra uygulamaya konur da, birkaç yıl sonra bu olmadı yeni bir sistem üzerinde çalışıyoruz onu deneyeceğiz denilerek yeni bir değişikliğe gidilmez. Kısacası, bu son olur inşallah...