31 Ocak 2014 Cuma

Çocuklar İçin Oyun ve Oyuncağın Önemi

Çocuklar bebeklikten itibaren oyuncaklarla oynamaya bayılırlar. 

Oyun oynamak bebeklikten yetişkinliğe kadar çocukların vazgeçemedikleri bir eğlencedir.

Bebeklikten itibaren farklı oyuncaklarla hayatı tanımaya çalışan çocukların hayatında, oyun ve oyuncağın önemi çok fazladır. 

Bebeklerin ilk oyuncağı olan sesli oyuncaklarla  tanıştıklarında çıkardıkları sevimli "agu" seslerini  hatırlayın. Nasıl sevinir bebekler ilk oyuncağı ile oynarken değil mi... 

Bebekler yaşamın ilk aylarından itibaren oyuncaklara ilgi göstermeye ve yaşadıkları çevreyi tanımaya başlarlar.

Bebeklerin işi oyun oynamaktır dersek yanlış söylememiş oluruz. Evet, çocuklar, hayatı oyun oynayarak öğrenirler. Oyuncaklar çocukların sadece oyun oynadıkları eşyalar değildir. Oyuncak, çocukların yetişkinlerle iletişim kurmasını, büyüklerin dünyasını tanımasını sağlayan araçlardır.

Oyun oynayan çocukları gözlemleme imkanı buldunuz mu? Birçoğunuzun bu soruya "evet" dediğini duyar gibiyim. Evet, çocukları oyun oynarken izlediğimizde birçoğunun model aldığı kişinin taklidini yaptığını görürüz. 

Örneğin; babasına hayran olan bir erkek çocuğu, babası gibi araba sürerken, annesini rol model olarak alan bir kız çocuğu ise annesine benzeyebilmek için onun gibi yemek pişirip, çocuk bakmaktadır. Yetişkinlerin dünyasını çok iyi gözlemleyen çocuklar oynadıkları oyunlarda büyükleri bire bir taklit ederek bizi şaşırtmayı başarırlar.

Çocuklar büyüklerin dünyasına girmeden önce oyun ve oyuncaklarla büyüklerin dünyasını prova yapar gibidirler. Çocuk oyuncak ile  kendine özel bir dünya kurar.  Bu dünyada oynarken çok eğlenir. Burada ailelere düşen görev ise çocukların doğru oyuncaklar ile oynamasını sağlamaktır. 

Çocukların saldırganlaşmasına, akranlarına zarar vermesine neden olabilecek oyuncaklar seçmek, onların gelişimi üzerinde olumsuz etki gösterir. Bu nedenle çocuklar için oyuncak seçilirken dikkatli olmalı, amacına uygun oyuncaklar seçilmelidir.

Oyun oynamak çocukların fiziksel ve ruhsal doyuma ulaşmasına yardımcı olur. Seçilen oyuncaklar çocukların gelişimine olumlu katkı sağlayacak oyuncaklar olmalıdır. Örneğin; peluş hayvan figürleri çocukların hayvanları sevmesine yardımcı olurken, silah, kılıç gibi oyuncaklar çocukları saldırganlığa yöneltebilir.

Oyuncakların zekayı geliştiren yönleri de dikkate alınmalıdır. Oyun oynamak çocukların bilişsel ve motor gelişimi üzerinde etkili bir faaliyettir. Bu nedenle çocukların yeteri kadar oyun oynamasına izin verilmeli, doğru oyuncaklar seçilerek bu süreç en iyi şekilde değerlendirilmelidir. 

Oyun oynamak çocukların gerilimini azaltır. Bu nedenle bol bol oyun oynamaları için çocuklar desteklenmelidir.

Dil gelişimi üzerinde olumlu etkisi olan oyun, çocukların çevre ile iletişim kurmasına yardımcı olur. Bazen çocuk konuşarak anlatamadığı bir şeyi oyun oynayarak gayet güzel anlatabilir.

Oyun, çocuğun dış dünyayı tanımasına ve olaylar karşısında neden-sonuç ilişkisi kurmasına yardımcı olur.

Oyun, çocuğun hayal dünyasını geliştirir. Çocuğun hayal gücü geliştikçe, yeni oyunlar yaratmaya ve daha çok eğlenmeye başlar.

Çocuklar oyun oynayarak kendi yaşıtları ile ilişki kurmaya başlarlar. Akranları ile oyun oynayan çocuk, toplumsal hayatın kurallarını öğrenmeye ve sosyalleşmeye başlar.

Çocukların kişiliği oyun oynayarak gelişir. Çocuk paylaşmayı, işbirliği yapmayı, ortak hareket etmeyi oyun içinde öğrenir. Bu nedenle çocukların oyun oynamasını ve onların büyüklerin dünyasını tanımasını sağlamalı, onları doğru oyuncaklar seçerek desteklemeliyiz.





29 Ocak 2014 Çarşamba

Haksızlığa Uğramak Hayatın Sonu Demek Değil

Hayatta bazen adaletsizlikler ve haksızlıklar ile karşı karşıya kalabiliyoruz. Maalesef hayat herkese adil davranmayabiliyor...

Bazen yaşamış olduğumuz olaylar karşısında  haksızlığa uğradığımızı düşünürüz...

Her ne sebeple olursa olsun haksızlığa uğramak bizleri çok fazla üzen ve yıpratan bir durumdur.

Ben de son günlerde yaşamış olduğum haksızlık nedeniyle zor günler yaşıyorum. Haksızlığa uğramanın nasıl bir duygu olduğunu sizlerle paylaşmak istedim. 

Haksızlığa uğramak, bütün hayatımın alt üst olduğunu düşünmeme ve hayatı kendime zehir etmeme neden oluyor...

Haksızlık karşısında elim kolum bağlı beklemek ve bir şey yapamamak ve en önemlisi yaşamış olduğum yenilmişlik duygusu beynimi kemirip duruyor...

Ciddi şekilde üzülüyorum  ve böğüre böğüre ağlamak istiyorum... Avazım çıktığı kadar haykırmak ve hakkımı savunmak istiyorum...

Beynim ve kalbim bana oyun oynamaya başladı, başka bir şey düşünmez oldum...

Kalbime bir ok saplansa, ancak bu kadar acıtırdı... Dayanamamaktan, pes edip gitmekten korkuyorum...

Bana haksızlık yapanların kahkahalarını duyduğumda gözlerim yaşlarla dolup taşıyor, artık dayanamıyorum...

Dünyadan daha ağır geliyor sırtımdaki yük, taşıyamıyorum..

Yanlış anlaşılmaktan korkuyorum ve kimseye bir şey anlatamıyorum...

Bana haksızlık yapanları düşünmekten kin ve nefretim artıyor, kendimden korkuyorum...

Gururumun incindiğini biliyorum da nasıl tamir edeceğimi bilmiyorum..

İlahi adalete sığınıyorum, bir gün bu haksızlığı yapanların Allah katında cezalandırılacağına inanmak istiyorum...

Aklıma hep "keser döner sap döner, gün gelir hesap döner" atasözünü getiriyorum ve rahatlamaya çalışıyorum...

Eğer siz de benim gibi haksızlığa uğradığınız düşünüyorsanız lütfen sabredin...

Sabır, Allah'ın  biz insanlara bahşettiği önemli bir özellik... Siz siz olun haksızlık karşısında kin ve nefret duygularınızı beslemeyin...  İnanın kin ve nefret duygunuzu her daim canlı tutmanız hayatınızı çekilmez bir hale sokuyor. Haksızlığın yaratmış olduğu tahribatı daha çok artırıyor...

Allah kimseyi haksızlık ile karşı karşıya bırakmasın...

Şunu hiçbir zaman aklınızdan çıkarmayın: Haksızlık yapmak haksızlığa uğramaktan daha acıdır. (Sokrates)

Sevgi dolu günler yaşamanız dileğiyle...





27 Ocak 2014 Pazartesi

Stresten Kurtulmak İçin Yapmanız Gerekenler

Stresin yüzyılın hastalığı olduğu söylendiğinde pek inanmaz hatta aman sende diyerek stresin hastalık olabileceğini düşünmek istemezdim. 

Ancak, daha önceki yazılarımda da bahsettiğim gibi son on beş gündür içine düşmüş olduğum dar boğaz ve sıkıntı nedeniyle hiç yaşamadığım kadar yoğun bir stresin içine girmiş bulunuyorum.

Başıma gelen kötü bir olaydan kaynaklı yaşamış olduğum stres o kadar büyük ve yıpratıcı ki kendi kendimi iyileştirmek ve sağaltmak için bir dizi araştırma içine girdim. 

Stres beni yiyip bitirmeden ben bu illetten nasıl kurtulurum diye bir araştırma yaptım ve stresten kurtulmak için yapılması gerekenler hakkında bazı ipuçları yakaladım. 

Herşeyden önce stresi yenmek için kendi kendimize söz vermemiz gerekiyor. Unutmayın, strese teslim olursanız hayatınız hiç çekilmez bir hal almaya başlıyor. 

Strese girdiğinizi düşünüyorsanız, kendinizi mutsuz, sinirli, hırçın, üzgün ve değersiz hissediyorsanız  bunun nedenini objektif bir bakış açısı ile değerlendirmeniz ve stresin kaynağını belirlemeniz gerekir. 

Birçok insan neden strese girdiğini dahi bilmiyor. Oysa sorunun kaynağına inmek daha hızlı çözüm yolları üretmek açısından son derece önemlidir.

Sizi strese sokan şeyleri listeleyin ve mümkünse listede bulunan stres kaynaklarını bertaraf etmeye çalışın.

Sorunlarınızı doğru bir bakış açısı ile değerlendirmeniz sizin yararınıza olacaktır. Sorunu çözümlemeniz mümkün değilse ve şu anda çözüme ulaştıramıyorsanız bir süreliğine unutmanızın kimseye bir zararı olmaz. ( Benim strese girmeme neden olan olay da aslında şimdilik uzaklaştırılması gereken bir konu ancak ben yine de düşünmeden edemiyorum.)

Zamanı planlı kullanmak (özellikle yoğun insanlar için, sınava girecek üniversite adayları vb.) stresinizi biraz olsun azaltır. Zamanı iyi kullanmak için mutlaka planlı programlı olmak gerektiğini unutmayın.

Spor, spor ve kesinlikle spor. Gerçekten insanı rahatlatıyor. Ben de kendimi parka attım, düzenli olarak yürümeye başladım. Açık hava insana pozitif enerji veriyor. 

Bugünü yaşamaya gayret edin. Yarının ne getireceği belli değilken yarını düşünerek bugünü zehir etmenin bir manası yok. Mutlu olmak en önemlisi. Şu an ve şu dakika mutlu iseniz bırakın yarın ne olacağını düşünmeyi, mutluluğun keyfine varın.

Stresi girmenize neden kimseye hayır diyememek ise mutlaka hayır demeyi öğrenin. 

Tepkilerinizi kontrol etmeyi öğrenin. Sürekli bir tepkisellik içinde olmak, sizi sinirli ve asabi bir insana dönüştürür. 

Hayatı olumlu değerlendirmek, olaylara pozitif bir bakış açısı ile yaklaşmak sizi iyimserliğe sürükleyerek rahatlatacaktır. 

Ben stresle baş etmeyi öğrenmek için çaba sarfediyorum. Eğer siz de stres nedeniyle zor günler yaşıyorsanız bütün bu söylediklerimi deneyin. Mutlaka faydasını görmeye başlayacaksınız.


26 Ocak 2014 Pazar

Stresin Çeşitleri Nelerdir

Stres,  bir önceki Stres nedir? Stres Yönetimi Nasıl Olmalıdır? başlıklı yazımda belirtmiş olduğum gibi bireyin dış etkenler karşısında göstermiş olduğu ruhsal ve fiziksel tepkiler bütününe verilen isimdir. 

Stresin mağara devrinden beri var olduğu düşünülmektedir. Her ne kadar geçen bunca zaman içinde stresin kaynağında ve şeklinde değişiklik yaşanmış olsa da aslında stresin insanlar üzerinde yarattığı etki genel olarak aynıdır.

Stresin kaynağı nedir sorusunun cevabını merak ediyorsanız, stresin kaynağını fiziksel, ruhsal ve iş-meşguliyet şeklinde gruplandırmak mümkündür. 

Stresin kaynağı stresin çeşitleri konusunda da bizi bilgilendirmektedir. Fiziksel stres, iş ve meşguliyetten kaynaklanan stres ve psikososyal stres şeklinde sınıflandırılabilen stres ve stres düzeyi kişiden kişiye farklılık gösteren bir olgudur. 

Stres, insanlar üzerinde olumlu ve olumsuz yönleri olan bir duygu durumudur. Aşırı stres insanları karamsarlığa, tükenmişliğe, huzursuzluğa, sinirliliğe, kızgınlığa, keder ve eleme sürükler. 

Yeterli düzeyde bir stresin varlığı ise bireyin motivasyonunun yükselmesine, gelişmesine ve ilerlemesine katkı sağlayabilir. 

Fiziksel stres, sıcak ya da soğuk hava, gürültü, trafik, kalabalık vb. karşısında yaşanan zorlanma örnek olarak gösterilebilir.

İş ve meşguliyetten kaynaklanan strese, ağır iş koşulları, gece çalışmak, düşük ücret, aşırı sorumluluk vb. nedenlerden ötürü yaşanan zorlanma örnek olarak gösterilebilir.

Psikososyal stresi, günlük, gelişimsel ve büyük olaylar karşısında yaşanan stresler olarak sınıflandırmak mümkündür. 

Günlük stresler günlük hayatın getirdiği gerilimden kaynaklanan stres durumudur. Ödevlerin yetişmemesi, ev işlerinde yaşanan aksama, çocuğun ağlaması ve uyumaması, sıra beklemek, zamanında yetişememek vb. durumlar karşısında hissedilen gerilim günlük strese örnektir. 

Gelişimsel stres ise hayatın farklı aşamalarında görülen ve bazı değişiklikler yaşanmasını zorunlu kılan durumlarda yaşanan gerilimdir. Gelişimsel stres, okula başlama, yeni işe başlama, menopoz ve andropoz vb. özel durumlarda yaşanan stresi kapsar.

Hayatın getirdiği olaylar karşısında yaşanan ve yaşam krizlerine bağlı stres olarak adlandırılan strese, evlilik, boşanma, ölüm, hamilelik, loğusalık, hastalık, başka bir ülkeye gitmek, başarısızlık, işini kaybetme, savaş, kavga vb. örnek olarak gösterilebilir.










25 Ocak 2014 Cumartesi

Stres Nedir? Stres Yönetimi Nasıl Olmalıdır?

Günaydın arkadaşlar; 

Bugün sizlere stresten bahsetmek istiyorum. Son günlerde yaşamış olduğum yoğun stres nedeniyle geceleri uykusuzluk sorunu yaşamaya başladım.

Hayatımı bu derece altüst eden sorunumu çözüme ulaştırdığımda yaşamış olduğum stresin nedenini sizlerle paylaşmayı düşünüyorum zaten.

Neyse, biz konumuza dönelim. Bugünkü yazımda, stres ne demektir sorusuna kendimce cevap vermeye çalışacağım. 

Stres hayatımızı zorlaştıran ve sıkıntı yaratan olaylara karşı göstermiş olduğumuz ruhsal ve fiziki tepkilere denir. Fizyolojik bir durum olan stres hayatın her alanında kendini göstermektedir.

Stres, insanların fiziki bazı değişiklikler yaşamasına neden olur. Stresle birlikte insanların solunum sayısı ve tükürük oranı artar, ter bezleri daha fazla çalışır, göz bebekleri büyür, kan basıncı yükselir, mide krampları artar ve mide asit oranı yükselir. Kaygı, elem, keder, sinirlilik ve üzüntü stresin duygusal etkilerindendir.

Stresin belirtileri ise şunlardır: Karar vermede güçlük, değersizlik ve terkedilmişlik duygusuna kapılmak, alkol kullanmak, sigara içmek, öfke kontrolü yapamamak, olmadık zamanlarda ortaya çıkan öfke ve kızgınlık duygusu ile baş edememek, duygusal tepkilerde tutarsızlık yaşamak vb. belirtiler, stres varlığından bahsetmemize neden olur.

Stresin kaynağı çevresel olabileceği gibi psikolojik de olabilir. Çevresel etkenler adından da anlaşılacağı gibi strese neden olan dış etkenlerdir. Psikolojik etkenler ise kişinin kendi ruhsal durumu ile ilgili olan ve strese neden olan iç etkenleri kapsamaktadır.

Yoğun stres hayatı çekilmez kılsa da stresin olumlu yönleri de bulunmaktadır. Koruyucu bir tepki olarak ortaya çıkan stres zor bir durumla karşı karşıya kalan kişinin zorluklarla mücadele edebilmesini sağlar.

Stresin olumsuz yönünü ise şöyle anlatabiliriz; aşırı stres, enerjinizin azalmasına, sinirli ve huzursuz olmanıza, çabuk yorulmanıza ve performansınızın düşmesine, stresten kaynaklanan davranışlarınızın aleyhinize dönüşmesine neden olur.

Bütün bu nedenlerden dolayı stresli kişilerin stresi kontrol altına alması yani stres yönetimi şarttır. Stres yönetimi davranışların dengelenmesinden oluşan bir süreci kapsar. Hayatınızın bir çok alanında etkili olan ve yaşam kalitenizi düşüren stresi yok etmek için; 

Açık havada egzersiz yapın. 

Kahve tüketimini azaltın.

Yeterli ve dengeli beslenmeye özen gösterin.

Hoşgörülü olmayı öğrenin.

Eğlenmekten vazgeçmeyin. Sosyal aktiviteler geliştirin.

Somurtmak yerine gülmeyi tercih edin. Esprili bir insan olmaya gayret edin.

Kendinize iltifat edin. Kendinizi iyi hissetmenizi sağlayacaktır.

Olayları olumlu yönden değerlendirmeye çalışın. 

Herşeyi basit bir şekilde anlamaya çalışın, olayları karmaşıklaştırmaktan uzak durun.

Başkalarının ne düşündüğünü çok fazla önemsemeyin. 

Düzenli uyku uyumaya özen gösterin.

Haset ve kin gibi olumsuz duygular sizi daha çok yıpratır. Bu tür olumsuz duygulardan kaçının.

Hayata her zaman umutla bakın.  Kaygılanmanıza neden olan şeylerin  % 40'ının asla gerçekleşmediğini unutmayın. 










24 Ocak 2014 Cuma

Üniversiteye Giriş Sistemi Değişiyor mu?

Üniversiteye giriş sistemi değişiyor mu?

Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı üniversiteye giriş sisteminde bazı değişiklikler yapılacağının sinyalini verdi. 

Orta öğretim geçiş sınavında yapılan değişikliğin ardından yeni bir çalışma başlatıldığını açıklayan Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı üniversitelere geçişte sınav sisteminin değiştirilmesine sıcak baktıklarını ve bu konuyla ilgili çalışmalara başladıklarını belirtti.

Peki, MEB'nın üzerinde çalıştığı ve birkaç yıla kadar yürürlüğe girmesi planlanan yeni üniversiteye giriş sisteminin temel özellikleri neler?

Üzerinde çalışılan yeni üniversiteye giriş sistemi üniversitelerin belirli kategorilere ayrılmasını ve yerleşmenin de bu kategorilere uygun şekilde yapılmasını öngörüyor. Yeni sistemde üniversitelerin A, B, C gibi sınıflara ayrılması ve öğrencilerini ona göre seçmesi planlanıyor. Bu arada üniversiteler A, B, C gibi kategorilere ayrılırken gelişmişlik düzeylerine göre sınıflandırılacaklar.

Örneğin; Türkiye'nin en gelişmiş ve en iyi üniversiteleri olarak bilinen Boğaziçi, ODTÜ, İTÜ gibi üniversiteler A sınıfında yer alacak. Bu üniversitelere başvuru yapmak isteyen adayların lise not ortalaması belirli bir düzeyde olmak zorunda olacak.

A kategorisinde bulunan üniversitelere yerleşemeyen adaylar B kategorisine başvuruda bulunabilecekler. Üniversiteye giriş sınavında yapılması planlanan değişiklik taslağına göre C kategorisinde yer alan üniversiteler ise sınavsız olacak. Bu üniversitelere puanı yeten her öğrenci başvuruda bulunabilecek.

YÖK etkili bir kurum olarak varlığını devam ettirecek ve üniversitelerin kategorilere ayrılarak sınıflandırılmasında etkili ve yetkili merci olacak.

Üniversiteye girişte adayların lise döneminde elde ettikleri başarı önemli bir kriter olacak. Okul içi başarısına göre üniversiteye yerleşecek olan aday okul başarı seviyesine uygun bir üniversiteye yerleşecek.

Üniversiteler kendi öğrencilerini seçme konusunda serbest olacaklar. 

Yapılacak merkezi sınavın sonucuna göre üniversite adayı kendi puanına karşılık gelen üniversiteye başvuruda bulunabilecek. Üniversiteler başvuru yapan adaylar arasında kendi kriterlerine uygun olanını seçecek.

Yeni sisteme göre eski sistemde olduğu gibi merkezi yerleştirme yapılmayacak, aday kendi puanına uygun üniversiteye başvuruda bulunacak ve üniversite seçim konusunda serbest olacak.

Yeni sistem üzerinde çalışmaların başladığını belirten Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı birkaç yıla kadar sistemin ana hatlarını belirleyeceklerini ve yeni sistemi hayata geçireceklerini belirtiyor.

Yaz boz tahtasına dönen eğitim sistemi bakalım bu düzenleme hayata geçtikten sonra yeniden değişecek mi?

Dünyanın hiçbir yerinde eğitim sistemi bu kadar yaz boz tahtasına dönüşen ve sil baştan yeniden düzenlenen başka bir ülke yoktur. Umarım, uygulamaya konulmak istenen yeni sistem tam olarak olgunlaştıktan sonra uygulamaya konur da, birkaç yıl sonra bu olmadı yeni bir sistem üzerinde çalışıyoruz onu deneyeceğiz denilerek yeni bir değişikliğe gidilmez. Kısacası, bu son olur inşallah...







22 Ocak 2014 Çarşamba

Tehlike Çanları Çalıyor, Susuzluk ve Kuraklık Tehlikesi ile Karşı Karşıyayız

Ankara'da sabah saatlerinde hafif hafif yağan yağmuru görünce nihayet toprak ana su ile buluşacak, ekinler yeniden filizlenecek ve barajlar dolacak diye sevinecek oldum...

Heyhat! Boşuna bir sevinçmiş benimkisi... Yağmur şöyle bir kokusunu bıraktı ve toprak anayı öylece yüz üstü bırakıp çekip gitti...

Toprak ana, sevdiğinin ardından gözü yaşlı bakan sevgili gibi baka kaldı yağmurun arkasından...

Eyvah ki ne eyvah... Yağmur yağmıyor, kocaman bir kış mevsimi kar yağışı olmadan bitmek üzere... 

Neredeyse ocak ayı bitmek üzere ve hava bir tuhaf...

Dün Kızılay'a gitmem gerekti... Sanki bahar ayı... Bütün Ankara Kızılay'a akın etmiş... Kaldırımların üzerinde yürünmüyor neredeyse o kadar yani...

Ancak kış mevsiminin bu kadar kurak geçmesi kurak bir yaz mevsiminin yaklaştığını işaret ediyor olabilir. 

Kızılırmak'ın Sivas bölümünde önemli oranda kuruma söz konusu imiş. Akarsunun debisinde 7 kat düşüş yaşanıyormuş. Beklenen yağışlar gelmezse bu düşüş devam edebilirmiş. 

Van Gölü 'de kuruma tehlikesi ile karşı karşıya kalan kaynaklarımızdan birisi. Önlem alınmazsa Türkiye'de daha pek çok kullanılabilir su kaynağı yok olup gidecek. 

Bu kış Türkiye'nin tüm bölgelerinde beklenen yağış ne yazık ki gerçekleşmedi...

Birçok yerleşim bölgesinde çiftçiler yağmur ve kar duasına çıkıyor. Çiftçiler şimdiden zarar etmeye başladı. Buğday üreticisi bu mevsimde en az 5 santimetre olması gereken buğdayın ne yazık ki daha filizlenmediğini ve ekilen tohumun toprakta öldüğünü belirterek bu yıl üretimin düşük olacağının altını çiziyorlar. 

Yeterli yağış olmazsa barajların doluluk oranı da düşük kalacak. Yaz ayları ile birlikte buharlaşma nedeniyle su kaybı daha da artacak.  Barajlardaki su kaybını azaltmak için önlem alınması bir zorunluluktur. 

Susuzluk ve kuraklık tehlikesi yok şeklinde açıklama yapılması, bence  halkı aldatıcı bir yaklaşımdır. Kuraklıkla birlikte gelen tehlikenin boyutunu halka iyi anlatmak gerekmektedir. Yetkililer tarafından yapılan "susuzluk ve kuraklık sorunu yok" açıklaması halkın suyu gelişigüzel kullanmasına neden olmaktadır.

 Susuzluk ve kuraklık tehlikesiyle karşı karşıya kaldığımız şu günlerde sorun yokmuş gibi davranmak çok da mantıklı bir davranış değildir. Onun yerine bir an önce önlem almak, halkı, suyu gelişigüzel kullanma yerine kontrollü kullanma konusunda uyarmak daha mantıklı bir davranış olacaktır.


Düşme

Düşersen bağımsızlığını ilan eder dostların
Görüş günlerin yasaklanır, gelenin gidenin olmaz 
Bayram eder düşmanların
Düşme..
Düşünce bütün düşüncelerin değişir hayata dair...
Dostluk arkadaşlık aşk yeniden şekillenir beyninde, düşme...
Hayatın ve dostların vefasızlığını görünce 
Yaralanır duyguların en derinden
Düşme...

Düştün mü ilk önce güvendiklerin vurur sırtından 
Kimse bakmaz yüzüne işe yaramaz adam olursun
Bir bir uzaklaşır dostların senden
Tutacak dal bulamaz yorulursun düşme...
Düştün mü isyan edersin yaşadığın hayata
Göz yaşlarını dökersin her gece yastığa
Yılanın ne kadar masum, kurdun suçsuz
Çakalın çakal olmadığını anlarsın iki yüzlü insanları görünce
Düşme...

Düşme...
Düşünce sahili olmayan koca bir deniz olur dünya
Sığınacak bir liman bulamaz kaybolursun
İki yüzlü düzenbazlar hüküm sürerken
Sen kederinden kahrolursun
Düşme...

Düştün mü baş ucunda bir tek anan olur
Gerisi yalan olur
"İmdat" demeye  engel olur gururun düşme
Kalıbı beş para etmez adamın söylediği sözler yaralanır olur
Düşme...

Düşersen maziye dalar gider gözlerin 
Yazılmamış hikaye olursun
Düğümlenir boğazında kelimeler kederinden kahrolursun düşme...
Haddini de hesabını da bileceksin bugünlerde 
Yoksa bi farkın kalmaz bu yollarda gelip gidenlerden
Seni üzenleri hayatından sileceksin gerekirse
Düşme...

En iyisi mi bir kurşun sık hayatın orta yerine 
Barut izleri kalsın ellerinde 
Ama sakın düşme...
                                              İbrahim DİZLEK

Septik Şok Nedir?


 Ünlü sanatçı Nejat İşler, septik şok nedeniyle hastaneye kaldırılınca çok fazla bilmediğimiz bir terim olan septik şok terimi dilimize yerleşti. 

Peki, septik şok nedir

Septik şok bir enfeksiyona bağlı olarak gelişen ve bütün organları ilgilendiren, ölümle dahi sonuçlanabilen ağır bir tablodur. 

Septik şoka hastalık üretme kapasitesine sahip olan organizmaların, organ ve dokularda iltihap üretmesi neden olur.

Septik şok damardaki kan akışını etkileyen ve hayati tehlikeye neden olan bir şok tablosudur.

Septik şokta hastaya yeterli sıvı verilidiği halde kan basıncı yükselmez ve kandaki iltihap oranı yüksektir. 

Kandaki yüksek iltihap oranı hayati organları olumsuz etkileyerek bu organların çalışmasında bozukluk meydana getirir. 

Bu nedenle septik şok terimi ile çoklu organ yetmezliği terimi her zaman bir arada kullanılırlar. 

Septik şok ilk önce solunum ve boşaltım sisteminde bozulmaya neden olur, bu nedenle septik şoka giren hastalar solunum cihazına bağlanırlar.

Septik şok belirtileri nelerdir

Septik şok tablosunda öne çıkan belirtiler; nabız yüksekliği, ateş, üşüme, vücut ağrısı, kusma, ciltte ortaya çıkan lekeler, baş dönmesi, mide bulantısıdır. 

Kimler septik şok riski taşır?

Kanser hastaları, erken doğan bebekler, yaşlılar, AIDS hastaları, bağışıklık sistemi zayıf olanlar, siroz hastaları, kronik böbrek yetersizliği yaşayanlar, şeker hastası olanlar, KOAH hastaları normal insanlara göre daha fazla risk taşırlar. 

Bu arada ünlü oyuncu Nejat İşler İstanbul'a sevk edilmiş. Nejat İşler'in tedaviye olumlu cevap vermesi ve klinik bulgularda meydana gelen iyileşme sonrasında doktorları İstanbul'a sevk edilmesine izin vermiş. 




20 Ocak 2014 Pazartesi

Öksürükle Baş Edebilmek İçin En Etkili İlaç; Kara Turp ve Bal

Kış aylarının en önemli rahatsızlıklarından birisi de öksürüktür. Özellikle inatçı ve geçmeyen öksürük hayat kalitemizi düşürür ve bize zor zamanlar yaşatır. 

Kış ayları ile birlikte pek çoğumuz öksürük nedeniyle sıkıntılı günler yaşamak zorunda kalıyoruz. Özellikle astım ve nefes darlığı gibi kronik hastalığı olanlarda öksürük önemli bir problem haline geliyor.

Peki, öksürükle mücadelede en etkili yöntem nedir

İnatçı öksürükten ilaç kullanmadan kurtulmak mümkün. Hepinizin bildiği gibi doğa ananın insanlara verdiği en önemli hediyelerden birisi baldır. Balın sağlık açısından değeri ve önemi tartışılamaz. Balın öksürüğe iyi geldiğini bilmeyeniniz yoktur. 

Peki bal ile kara turp kullanılarak hazırlanan karışımı hiç duydunuz mu? Evet, yanlış duymadınız.  Kara turp ve bal kullanılarak hazırlanan karışım öksürük için en etkili ve en doğal ilaç

Karışımı hazırlamak için kara turpun dış kabuğunu temizleyin ve bir güzel yıkayın. Kara turpun kabuğunu soymadan  içini oyun. Dış kabuk kalacak dikkat edin.  Turpun beyaz kısmını da tamamen yok edecek şekilde oymayın. Beyaz kısım tamamen oyulmayacak yani. 

Turpun içindeki oyuk kısma kaliteli baldan birkaç yemek kaşığı  doldurun. Balı koyduktan sonra turpun kestiğiniz kısmını kapak olarak kapatın ve bu şekilde 24 saat soğuk bir yerde bekletin. İşte, mucize kara turp ve bal karışımınız hazır.

Bu karışımdan günde birkaç şeker kaşığı tüketmeniz öksürükten kurtulmanız için yeterli.

Geçmiş olsun...


19 Ocak 2014 Pazar

Nejat İşler Yoğun Bakımda Durumu Kritik

Günaydın arkadaşlar;

Haberi okuyunca şok oldum ve çok üzüldüm. Sizlerle de paylaşmak istedim.

Usta oyuncu Nejat İşler 17 Ocak 2014 günü septik şok nedeniyle kaldırıldığı Bodrum Acıbadem Hastanesi'nin yoğun bakım servisinde tedavi görüyor. 

Hastane Başhekimi Dr.Aydın Aksoy tarafından yapılan açıklamada Nejat İşler'in şiddetli akciğer enfeksiyonuna bağlı solunum yetmezliği ve gelişen septik şok nedeniyle yoğun bakım ünitesine alındığını belirtti. 

Herkes Nejat İşler için dua etsin lütfen... Türkiye'nin önemli sanatçılarından olan Nejat İşler bir an önce iyileşerek aramıza dönmeli... Tüm sevenlerin senin için dua ediyor sevgili Nejat İşler, lütfen uyan...




18 Ocak 2014 Cumartesi

Tecavüze Uğrayan ve Hamile Kalan Bir Kadın Bebeğini Doğurmalı mı

Ne dersiniz, sizce de tecavüze uğrayan ve hamile kalan bir kadın tecavüz bebeğini doğurmalı mı?

16 yaşında bir kız çocuğu düşünün. Bir gün tinerciler tarafından tecavüze uğruyor ve hamile kalıyor. 

16 yaşındaki bu genç kız olayı hem polisten hem de ailesinden saklıyor. 

Olaydan 4 ay sonra rahatsızlandığı için hastaneye kaldırılan genç kızın hamile olduğu anlaşılıyor. 

Bundan sonrası çok ilginç. Genç kız ailesi ile birlikte hastaneye başvuruyor ve kürtaj olmak istiyor. 

Hastanede yasal sürenin (on hafta) aşıldığı belirtilerek mahkeme kararı isteniyor ve kız mahkemeye kürtaj izni icin başvuruda bulunuyor. Tecavüz sonucu hamile kaldığı için bebeği istemiyor yani...

Mahkeme kararı ise kürtaj olmak isteyen genç kızı derinden sarsıyor. Çünkü, mahkeme  bebeğin doğmasına karar veriyor. "Ceninin yaşama hakkının annenin psikolojisinden önemli olduğunu" söyleyen mahkeme, kürtaja izin vermiyor.

Kadın dernekleri genç kızın hayatını karartacak bu kararın hukuka aykırı olduğunu belirtiyorlar. Yasalarda kürtaj sınırı bebek ve anne sağlığı tehlikede olduğunda 20 hafta olarak belirlenmiş. Yani bu genç kız aslında kürtaj olabilir. Yasal sınırı aşmamış. 

TCK'nun 99. maddesinin 6.fıkrasında "Kadın mağduru olduğu bir suç sonucunda hamile kalırsa 20 haftadan fazla olmamak kaydıyla ve kendi rızası olduğu müddetçe kürtaj olabilir." diyor. 

Kürtaj izni vermeyen hakim ne yazık ki, hukuki değil vicdani bir karar vermiş oluyor. 

16 yaşında bir genç kızın anne olmasına izin veren mahkeme, ceninin yaşam hakkını korumuş olacak ancak bu karar hiç şüphesiz genç kızın psikolojisini olumsuz etkileyerek hayatının kararmasına neden olacak. 

Burada çocuğu doğurmak istemeyen bir anne var ve mahkemeye başvuruyor. "Bana yasal izni verin, ben bu bebeği doğurmak istemiyorum" diyor. Ama, mahkeme genç kızın bu bebeği doğurmasına karar veriyor.

Yazık çok yazık... Türkiye günden güne hukuk devleti olmaktan çıkıyor. Anayasada belirtilen ve TCK ile koruma altına alınan hak ve hürriyetlerinizi kullanamamanız ve mahkemece verilen keyfi kararların hayatınızın karartması ne kadar acı...

16 Ocak 2014 Perşembe

Evde Çalışarak Para Kazanmak İsteyen Arkadaşlar Makale Yazarlığı Yapabilirsiniz

Merhaba arkadaşlar;

Uzun zamandır bu konuyla ilgili yazmak istiyordum kısmet bugüneymiş. 

Evde çalışarak para kazanmak isteyen ev hanımları, öğrenciler, gelirini ek bir gelir elde ederek artırmak isteyen herkes, makale yazarlığı yapmak istediğini belirtiyor. 

Ek gelir elde etmek isteyen arkadaşlar sizlere sesleniyorum.

Makale yazarak para kazanabilirsiniz. Nasıl mı?

Makale yazmak için öncelikle Türkçe'yi iyi kullanıyor olmanız ve özgün içerik üretebiliyor olmanız gerekiyor.


Makale yazarlığına başlamadan önce, imla kurallarına uygun makale yazabiliyor musunuz bunu sorgulamanız gerekir. Zira, makale yazmak öyle sanıldığı kadar kolay değildir.

Araştırmacı bir yapınız olması gerekiyor. Makale yazarlığında ilk kural araştırma yaptıktan sonra özgün içerik oluşturabilmektir. 

Kopyala yapıştır tekniği ile bir yere gelemezsiniz. Şayet ordan burdan toparlar yazarım diyorsanız bu işi yapamazsınız. 

Makale yazarlığı aynı zamanda sizin için de bir eğitim ve profesyonelleşme sürecidir. Bu süreci en iyi şekilde değerlendirmeniz, zaman geçtikçe sizi aranan bir makale yazarı haline dönüştürecektir. 

Makale yazmak özen ve özdisiplin ister. Sizden beklenen makaleyi zamanında teslim edebilmeniz için çok sevdiğiniz bazı şeylerden fedekarlık yapmanız gerekebilir.

Peki, makale yazmak için nereye başvurmak gerekir diye sorduğunuzu duyar gibiyim.

 Arkadaşlar,şöyle bir araştırma yaptım yeni başlayacak olan arkadaşlar yaziyazparakazan.com, yazankazanır.com gibi sitelere başvuruda bulunabilirler. 


Yazı yazmanıza olanak sağlayacak diğer siteleri bulmak için  internette iyi bir araştırma yapmanız gerekiyor. Yaptığınız araştırma makale yazdıran siteler ve çevreler hakkında bilgi sahibi olmanızı sağlayacaktır. 

Forum sitelerine üye olmanız ve makale yazmak istediğinizi belirten mesajlar yayınlamanız makale yazdırmak isteyen kişilerin size ulaşmasını hızlandıracaktır. 

Webmaster, R10, forumnet gibi forum sitelerinde makale yazdırmak isteyenlerin ilanlarına ulaşabilir aynı zamanda  başvuruda bulunabilirsiniz.  

Çevrenizde makale yazarlığı yapan editör arkadaşlarınız varsa onlardan yardım alabilirsiniz.

Evde makale yazarak para kazanmak isteyen arkadaşlar şunu hiçbir zaman unutmamalıdır; her işte olduğu gibi makale yazarlığı işinde de  emek vermediğiniz zaman başarılı olamazsınız.  Emek vererek, özgün ve kaliteli içerik üretiyor, okunabilir makale yazıyorsanız hemen olmasa bile  bir süre sonra karşılığını almaya başlarsınız.




15 Ocak 2014 Çarşamba

Türkiye'nin Kanayan Yarası; Çocuk Gelinler

 Ne yazık ki, küçük bir kız çocuğu daha ne olduğunu anlamadan bu hayattan göçüp gitti...  Birçoğunuz duymuştur O'nun adını... Adı Kader'di...

Kader, hem küçük bir kız çocuğu hem bir eş hem de anneydi...

Daha 11 yaşındayken evlendirilen, 12 yaşındayken anne olan ve 14 yaşındayken ölen Kader, Türkiye'nin kanayan yarası çocuk gelinler sorununu yeniden gündeme taşımayı başardı...

Günlerdir yolsuzluk ve rüşvet operasyonları yüzünden hükümet, muhalefet, savcılar, hakimler, gazeteciler ve daha ne kadar büyük devlet adamı ve akil insan varsa herkes şöyle olmalı, böyle olmalı diye ahkam kesip bildiriler dağıtırken,  Kader hakkında kimse birşey söylemiyor ne acı...

Bir ülkede çocuk gelinler varsa ve bu çocuk gelinler daha oyun oynaması gereken bir yaşta anne olup ikinci doğumundan sonra ölüyorsa ülkeyi yönetenler ve yasa koyucular oturup biraz düşünmelidir...

Düpedüz çocuk istismarı olan bu duruma karşı neden caydırıcı önlem alınmıyor, yasa düzenlenmiyor ve neden bu suçu işleyenler hapis cezasına çarptırılmıyor diye merak ediyorum günlerdir...

Kader öldükten sonra sorumluluğunun farkına varan ve Kader'in ölümünü araştırmaya karar veren devlet, ne yazık ki Kaderi korumaktan acizdir.

Zira, bu çocuklarla evlenenler bana göre pedofili suçu işliyorlar ve bu suçtan cezalandırılmalıdırlar. Çocuk gelin lafını da çok sevmiyorum, yapılan düpedüz çocuk istismarıdır. Bu olay gelenek diyerek açıklanmamalı, saçma sapan bir mecraya çekilmemeli, en kısa sürede çözümlenmelidir.

Küçücük çocuklarla evlenmek ve bu çocukların küçük yaşta anne olmalarına neden olmak bana göre pedofiliden başka birşey değildir. Bu çocuklarla evlenmek başka türlü nasıl açıklanabilir ki?

Kader'in ölümünden sonra devreye giren ve soruşturma açan devlet keşke daha önce kendini gösterebilseydi... Hem böylece küçük yaşta yok olup giden çocuk gelinler de olmazdı... Küçük çocuklarla evlenenlere ve bu çocukları küçük yaşta evlenmek zorunda bırakan ailelere karşı önlem alınmazsa, bu suçu işleyenlere caydırıcı cezalar verilmezse ne yazık ki bu tür olaylar yaşanmaya devam edecek...

Ah, Kader! Ne acı bir kayıp oldun sen... Ülkem adına utanıyorum ve özür diliyorum senden... 

Ah, Kader! Seni düşününce içim acıyor, daralıyorum, inan çok üzülüyorum... Daha küçük bir çocukken evlenen ve anne olan, aile fertlerinin söylediğine göre ikinci çocuğunu kaybettiği için intihar eden ancak ölümü şüpheli bulunduğu için incelemeye alınan kadersiz Kader... 

Mekanın cennet olsun küçük anne... Geride bıraktığın 1,5 yaşındaki evladın seni çok özleyecek... Ve biz, önlem alınmadığı takdirde belki de çok yakın bir zamanda yeni bir çocuk gelin ya da kadın cinayeti haberi ile karşı karşıya kalacağız. Ne yazık...




13 Ocak 2014 Pazartesi

Genç Kızları Bekleyen Büyük Tehlike; Tecavüz Hapları

Merhaba arkadaşlar;

Bugün, genç kızları bekleyen büyük tehlike olarak adlandırılan tecavüz haplarından bahsedeceğim. 

Ne alaka şimdi demeyin. Tecavüz hapı kullanımı çok yaygınlaşmış. Belki de çoğu genç kızımız bu ilaçları tanımadıkları için  istismara uğruyorlar. 

Dün Hürriyet Pazar ekini okurken bu konuyla ilgili yazılmış bir yazı dikkatimi çekti. Yazıyı bir solukta okudum ve bu konuya ben de blog sayfamda yer vermeliyim diye düşündüm.

Olayın boyutu tüyler ürpertici olduğu için kendimi genç kızları uyarma ve bilinçlendirme noktasında sorumlu hissettim ve bu yazıyı kaleme almaya karar verdim.

Arkadaşlar, dün okuduğum yazı üzerine küçük bir araştırma yaptım ve bu haplar hakkında ilginç bilgiler elde ettim.

 Herşeyden önce tevavüz hapları, renksiz, kokusuz ve tatsız ilaçlarmış. 

Çoğunlukla genç kızları hedef alan bu haplar tecavüz amaçlı kullanılıyor. 

Hapı çoğu zaman farkına varmadan içmek zorunda kalan genç kız kısa bir süre içinde kendinden geçiyor.

Bu ilaçlar merkezi sinir sistemini etkisi altına alıyor ve etkisi 6 saat kadar sürüyor. İlacın vücutta yarattığı uyuşukluk etkisi tam olarak 12 saat içinde sona eriyor.

Güçlü bir uyuşturucu olan tecavüz hapları içildikten sonra uyuşukluk, baş dönmesi, sersemlik, hareketlerde kontrolsüzlük, konuşamama, koordinasyon kaybı gibi belirtiler gösteriyor. 

İlacın etkisini göstermesinden sonra mağdur kişi ne yazık ki tecavüzü, tecavüzün gerçekleştiği mekanı ve tecavüz yapan kişiyi hatırlayamıyor.

Bu tür ilaçlar sıvı içinde çözümlenebildiği için genellikle içeceklerin içinde ikram ediliyor. Burası en can alıcı nokta ne yazık ki... Meyve suyu ya da bira içtiğini sanan genç kız tüketmiş olduğu içecekle birlikte tecavüz hapını da içmiş oluyor.

Özellikle alkol ile alındığında daha tehlikeli olan bu ilaçlar içen kişide ileri derecede bilinç kaybına neden oluyor. 

Tecavüz ilaçları dışında bir başka tehdit de erotik web sitelerinde satılmakta olan azdırıcı damla adlı ürünler. Bu damlalar da ne yazık ki içeceğe karıştırılarak kullanılıyor. Kendisinden habersiz  içeceğine ilaç katılan kişi tecavüz haplarında olduğu gibi kısa bir süre içinde kendinden geçiyor ve bilinç kaybı yaşıyor. 

Bir başka tehlike ise bayıltıcı spreyler. Bayıltıcı spreyler de kötü niyetli kişilerin kullanmaktan hiç çekinmedikleri bir ürün. 

Genç kızlarımızı bilinçlendirme adına ele almış olduğum bu yazı inşallah genç kızlarımız tarafından okunur. Bu yazıyı yazmasam asla rahat edemezdim. Allah, genç kızlarımızı ve çocuklarımızı kötü niyetli insanlardan korusun...













11 Ocak 2014 Cumartesi

Sigarayı Bıraktım, Sağlıklı Yaşamak İçin Şekeri de Bırakmam Gerekiyor

Merhaba arkadaşlar...

Birkaç gündür gazetelerin sağlık köşeleri ve blogger arkadaşlar tarafından paylaşılan blog yazıları aracılığı ile şekeri bırakmam gerektiği konusunu kafamda daha fazla netleştirdim. 

Daha önce sigarayı nasıl bıraktım başlıklı yazımda sigarayı bırakma serüvenimi yazmış, sigarayı bırakırken ne kadar zorlandığımdan bahsetmiştim. 

Ben çayı çok seven ve çayı da aşırı şekerli içen birisi olarak şimdi de şekeri bırakmak zorundayım. 

Aslında baklava, reçel, bal, çikolata gibi tatlı şeyleri pek yiyen bir insan değilim. Ama ilk çocuğumu elime aldığım ve kim ne derse onu yaptığım lohusalık dönemimde, şekerli çayın sütü artıracağını söyleyen büyüklerim sayesinde bol şekerli çay içmeye başladım. Ki, o güne kadar çayıma şeker atmazdım.

Lohusalık dönemimde çok süt olsun diye alıştığım şekerin birgün başımın belası olacağını hiç tahmin etmezdim. 

Evet arkadaşlar yanlış duymadınız, şeker insan sağlığına sigara ve alkol kadar zarar veriyormuş. 

Doktorlar şeker tüketimini azaltmak gerektiğini altını çize çize, gözümüze soka soka söylüyorlar. 

Anlayan anlar. Valla ben doktorlar tarafından yapılan bu uyarıları üstüme aldım. Aynen sigarada olduğu gibi şekeri hayatımdan tamamen çıkartmak istiyorum. 

Of Allah'ım, şekersiz çay içmek istemiyorum ama sağlığımı da kaybetmek istemiyorum. 

Bu arada aşırı şeker tüketimi obeziteye ve şeker hastalığına davetiye çıkarmakmış haberiniz olsun. 

Vücudumuzun şekere ihtiyacı olmadığını söyleyen uzmanlar  şekeri en tatlı zehir olarak tanımlıyorlar. (Prof.Dr.Canan Karatay)

 Meyve ve sebzelerde zaten şeker olduğunu belirten uzmanlar vücuda ekstra şeker yüklemenin şeker hastalığı ve obeziteye neden olacağını belirterek şekerin zararları konusunda uyarıyorlar.

Uzmanlara sonuna kadar inanıyorum. Şekerli çay içtiğim için ben de kilo alıyorum. Yürüyüş falan yapsam da kilom yerinde sayıyor. Şişman değilim ama kiloluyum. 

Yaşım ilerlediğinde obez ya da şeker hastası olmak istemiyorum. Karar verdim, şekeri bırakıyorum..








10 Ocak 2014 Cuma

Yağışsız Geçen Kış Ayları Kurak Bir Yazın Habercisi Olabilir mi

Farkında mısınız?  Bu kış oldukça kurak geçiyor.

Türkiye'nin birçok bölgesinde bu kış maalesef beklenen kar ve yağmur yağışı gerçekleşmedi. 

Çiftçiler, tarladaki ekinin kuraklık nedeniyle çimlenip boy atmadığından şikayetçi.

Türkiye'nin birçok bölgesinde baraj gölleri sinyal vermeye başladı. Birçok barajda doluluk oranı ciddi derecede düşmüş durumda.

İstanbul'da belirli aralıklarla yaşanan kuraklık bu yıl da kendini gösterdi. İstanbul'un yanı sıra başkent Ankara, Konya, Tunceli, Sivas, Çorum, Nevşehir illeri de bu kışı kurak geçiren ve kuraklıkla mücadele edecek illerimiz arasında yer alacak gibi görünüyor. 

Görünen o ki, ocak ayı da kurak geçiyor. Tarlasındaki ürünün büyüyebilmesi için çiftçi gözünü şubat ve ilkbahar aylarında yağacak yağmura dikti. Yağmur yağmaz da ilkbahar ayları da kurak geçerse vay halimize diyorum.

Orta Anadolu Bölgemiz Türkiye'de tarımın kalbidir. İç Anadolu Bölgesi'nde yer alan başta Ankara, Konya, Nevşehir, Sivas, Çorum, Yozgat gibi tahıl üretiminde önemli şehirlerimiz yağış olmazsa kuraklık ile karşı karşıya kalabilir. Buğday, arpa, mercimek, nohut, fasulye gib tahıl ürünlerinin yoğun olarak  üretildiği bu topraklarda yaşanması olası bir kuraklığın hem üreticiyi hem de tüketiciyi birçok yönden olumsuz etkileyeceğini söyleyebiliriz.  

Birçok ilimizde bulunan barajların sinyal vermeye başlaması ve toprağın kuraklık belirtileri göstermeye başlaması üzerine suyu nasıl daha verimli kullanabiliriz konusu yeniden gündeme geldi. 

Türkiye, su kaynaklarını korumakta çok fazla başarılı olamayan bir ülke ne yazık ki.  Türkiye'de kuraklık nedeniyle birçok gölün kuruma tehlikesi ile karşı karşıya bulunduğu biliniyor. Kurumaya başlayan bu göllere kuruduğu için artık kullanılmayan gölleri de eklediğimizde tehlikenin boyutu çok daha iyi anlaşılacaktır. 

Dünyada hızla çölleşen ülkelerden birisi de maalesef Türkiye.  Ülkenin son 60 yıl içinde 2 milyon hektarlık sulak ve bereketli tarım arazisinin kuruduğunu ve bereketsiz topraklara dönüştüğünü ve birçok gölün de kuruyarak kullanılamaz hale geldiğini biliyor muydunuz?

Bütün bunlar yaşanırken ne vatandaş olarak biz ne de devlet olarak yöneticiler kuraklıkla yeteri kadar mücadele ediyoruz.  Suyla ilgili hiç sorunumuz yokmuş gibi davranmak kendimize ve gelecek nesillere yapabileceğimiz en büyük kötülüktür. Su kaynaklarımızı teker teker kaybetmeye başlamışken geç kalmadan bir an önce önlem almalı, susuzluk ve kuraklığa karşı etkin mücadele yöntemleri  ve çözüm yolları üretmeliyiz. 

Küresel ısınma ile birlikte gündeme gelen su sorunu ve kuraklık kendini bu kış biraz daha fazla hissettirdi. Önümüzdeki yaz aylarının diğer yıllara oranla daha  kurak geçme olasılığı ne yazık ki çok yüksek.  Kuraklık nedeniyle yağış almayan tarım arazilerinde arpa, buğday, mısır, fasulye, nohut, meyve ve sebze yetişmesi gittikçe zorlaşacak, tarladaki ürünün verimi düşecek. 

Önlem alınmadığı takdirde bugün bir nebze de olsa atlatabildiğimiz kuraklık sorunu zaman içinde daha da derinleşecek ve atlatmakta zorlanacağımız bir boyuta ulaşacak. 

Ülkesini ve dünyayı seven bir vatandaş olarak geleçek nesillere güzel bir dünya bırakmak istiyorsanız ve kuraklıkla mücadelede üzerinize düşen sorumluluğu yerine getirmeye kararlıysanız başlangıç olarak şunları yapabilirsiniz: 

Suyu ne kadar harcadığınızı hesaplayın. Ne kadar su harcadığınızı bilmeniz tasarruf yaparken harcamanızı azaltmanıza yardımcı olacaktır. 

 Çamaşır ve bulaşık makinelerinizi dolu çalıştırmaya özen gösterin. 

Temiz ancak kullanmadığınız suları biriktirerek balkonunuzu yıkayın ya da çiçeklerinizi sulayın. 

Musluklarınızı su tasarruf özelliği olan musluklarla değiştirin. 

Bulaşıklarınızı bulaşık makinasında yıkayın. Böylece daha az su harcarsınız.

Özellikle kış aylarında duş için sıcak su beklerken akan soğuk suyu kovaya doldurup temizlikte kullanın. 

Dişlerinizi fırçalarken musluğu kapatmayı sakın unutmayın. 

Su faturalarınızı takip edin. Fatura takibi, almış olduğunuz tasarruf önlemlerinin işe yarayıp yaramadığınızı görmenizi sağlar. 

Kızartma yağlarını kasinlikle lavabolara dökmeyin. 1 litre atık yağın 1 milyon litre içme suyunu kirlettiğini unutmayın.

Pilleri çevreye atmayın. Pillerin içinde bulunan ağır metallerin temiz su kaynaklarını kirlettiğini unutmayın. 

Ormanları koruyun. Ağaçları keserek ormanları yok etmeyin. Ormanların bu dünyanın akciğerleri olduğunu ve önemli bir yağmur kaynağı olduğunu asla unutmayın. 

Arabanızı kovayla temizleyin. Hortum kullanarak gereğinden fazla su harcamayın. 

Yağmur suyunu sulama suyu olarak kullanmanızı sağlayacak depolama sistemine bir an  önce sahip olun. Böylece bahçenizi depoda biriktirmiş olduğunuz yağmur suyu ile sulayabilirsiniz.